Yeditepe Yayınları arasında çıkan Mehmet Berke Merter ve Mümin Yıldıztaş’ın kaleme aldığı “Devlet ve Toplum Hizmetinde bir Aile: Subaşızadeler” kitabı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan varlıklı ve hayırsever bir ailenin hikayesi etrafında İstanbul’un tarihi ve kültürüne ışık tutuyor.
Yaşadığımız şehrin, oturduğumuz semtin hatta sokağın bile bir hikayesi var. Mesela bugün yaşadığınız semtte 100 yıl önce kimler vardı? Üç İmparatorluğun başkenti olan İstanbul’da her semtin, her ilçenin hikayesi bizi sürpriz bir hikayeye doğru götürür. Tıpkı Merter, Haznedar, Beykoz semtlerinin hikayesi gibi.
Geçtiğimiz günlerde Yeditepe Yayınları arasında okurla buluşan Osmanlı’dan Cumhuriyet’e “Devlet ve Toplum Hizmetinde bir Aile:Subaşızadeler” kitabı Osmanlı döneminin köklü ailelerinden olan Subaşızadeler kuşaklar boyu hikayesini anlatıyor. Ancak bu aile hikayesi okuru aynı zamanda Beykoz’dan Haznedar’a kadar farklı semt ve ilçelerde İstanbul’un eski günlerine doğru unutamayacağı bir yolculuğa da çıkarıyor. Kitaptan öğrendiğimize göre İstanbul’un pek çok cami, çeşme, okul ve sağlık binasında imzası bulunan Subaşızadeler Rumeli’den göçmüş varlıklı bir aile. Aynı zamanda kuşaklar boyu hayırseverlikle de yarışmışlar. Aile bireylerinden Mehmet Berke Merter ve tarihçi yazar Mümin Yıldıztaş Osmanlı arşivleri başta olmak üzere pek çok günlük gazete ve belgeleri tarayarak kitabı hazırlamış. Kitap bir ailenin Tanzimat döneminden günümüze uzanan hikayesini anlatsa da aslında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e pek çok semtin, sokağın, yapının tarihiyle de okuru aydınlatıyor.
MİLLİ MÜCADELEYE DESTEK VEREN AİLE
Milli Mücadeleye destek için Anadolu’ya gizlice silah sevkiyatı yapılan Özbekler Tekkesi kadar önemli iki adres daha varmış. O dönemler Beykoz’daki Kirazlı Çiftliği, Subaşızâde Hacı Mustafa Bey ile kardeşi Hacı Ali Bey tarafından; Bahçelievler tarafındaki Haznedar Çiftliği ise yeğenleri Hüseyin Hüsnü Bey tarafından işletiliyormuş ve bu iki çiftlik de o yıllarda hem milislerin gizli buluşma adresleri olmuş hem de silah sevkiyatı buradan da Anadolu’ya yapılmış. Hacı Ali Bey yine savaş yıllarında kardeşi Hacı Mustafa Bey ile birlikte Hilal-i Ahmer’e (Kızılay’a) destek olmuş ve bu maddi desteklerin yanında pek çok hayır işlerinde isimleri öne çıkmış. Öyle ki Hacı Ali Bey’in ismi Beykoz’da Hacı Ali Bey Sokağı’nda hala yaşatılıyor. Yaptırdığı çeşmeler ve camileri ise bugün de ayakta. Yine aileden 1891 doğumlu olan üçüncü kuşaktan Ahmet Muhtar Merter’in ismi ise kaynaklarda Trakya’nın kurtuluşu üzerine yazılan eserlerde “Ahırköylü Ahmet Bey” olarak geçiyor. Trakya Paşaeli Cemiyeti’nin önde gelen liderlerinden olan Ahırköylü Ahmet Bey 114 kişilik bir Milis teşkilatı kurmuş ve milislerin yeme içmelerinden silahlarının teminine kadar her ihtiyaçları ile doğrudan ilgilenmiş. Daha sonra ise İstanbul’a gelip yerleşmiş. Öyle ki Ahırköylü Ahmet Bey’e, bu bölgedeki yararlılık ve mertliklerine binaen “Mert-er” soyadının bizzat Atatürk tarafından verildiği Merter soyadının bugün tekstilin başkenti olan bir semtle dünyaya nam saldığını söylemek mümkün. Yine soyadı kanununu çıktığı 1934 yılında ailenin diğer üyelerinin ise Subaşı soyadı aldığı bilgisi kitapta yer alıyor. Öte yandan Merter ailesinin ismi bir cinayet olayında da o dönem epey konuşulmuş. Hayır ve yardım işlerinde adı öne çıkan ailenin hikayesi Millî Mücadele döneminde yine tıp ve sağlık konusunda da anılıyor.
MERTER’DE İLK SİTELERİ YAPMIŞ
Bugün toprak sahibi olarak ilk siteleri yapıp kendi soyadlarıyla satan Merter ailesinin adı bir semtte yaşıyor.
Oldukça titiz bir çalışma sonucu belgeleriyle hikayeleri anlatılan Subaşızadeleri tanıdıkça İstanbul’un tarihi ile ilgili de yeni bilgiler öğrenmek oldukça keyifliydi. Şehir tarihine meraklı olanlara özellikle tavsiye ederim.