Bütün programlar, kazanım ifadelerine kadar didik didik tartışılmalı, gerekirse ilan süresi uzatılmalıdır. K12 olarak isimlendirilen bu programlar televizyonlarda, panellerde ideolojik bakış açısı dâhil, çok yönlü tartışılmalıdır. Çünkü bu müfredat yeni anayasa kadar önemlidir.
Eğitim-öğretim faaliyeti için “müfredata göre yeni nesiller yetiştirmek faaliyeti” diyebiliriz. Öğretimde ana aktör öğretmen olarak görülürse de bu, doğrunun hepsi değildir. Eğitim öğretimde öğretmen vasıta, müfredat esastır. Öğretmen müfredata göre öğrenci yetiştirmekle görevlendirilmiş veya görev almış kişidir.
Öğretmen, şahsiyeti ile meczolmuş bilgi, görgü ve becerileriyle yürüyen müfredattır. Öğrencilerin gözünde bundan dolayı örneklik kazanır. Çünkü öğretmen kendisine öğretilen bilgiyi benimsemiş, davranış haline getirmiş, bu kazanımların nasıl daha iyi öğretileceği konusunda tecrübe kazanmıştır.
ASLOLAN MÜFREDATTIR
Cumhuriyet’in hedeflediği insan tipinin ilk örnekleri öğretmenlerde somutlaşmıştır. Buna göre öğretmen, “müfredat” haline getirilmiş Cumhuriyet’in yeniliklerini benimsemiş, içselleştirmiş, modern, laik, seküler, altı ok’a samimiyetle bağlı kişidir ve nesilleri bu hedeflere bağlı olarak yetiştirmek görevini üstlenmiştir. O da benzer süreçleri yaşamıştır. Bu süreçlerdeki aksaklık ve eksiklikleri daha iyi tespit edecek ve öğrencilerini daha kısa sürede yetiştirecektir. Buradan bakınca öğretmen, eğitimin öznesi haline gelmiş görünüyor. Oysa öğretmen vasıtadır, aslolan müfredattır. Öğretmen, ders kitapları, materyaller araçtır.
Cumhuriyet konuyu böyle vaz edip, temeli böyle attığından iktidarlar için eğitim önce müfredat, sonra o müfredatı öğrencilere aşılayacak öğretmen olarak anlaşılmıştır. 1923’ten 2005’e kadar iktidarların eğitim anlayışı budur. Darbeler, müdahale ve aynı zihniyetle yapılan teşebbüsler bu çizgiyi daha da kalınlaştırmıştır.
İYİ MÜFREDAT NEDİR?
Bu konudaki başat anlayış 1923 ile başlayan pozitivist bilimci, rasyonel, realist, natüralist Batıcı modernizmdir. Zamanın ihtiyaçlarına, toplumun beklentilerine, dünyanın gittiği yöne doğru ayrıntılarda güncellense de ana paradigma değişmez, aksine tahkim edilir.
2005’te ilköğretim ve ortaöğretime ait bütün programların güncellenmesi bu merkezde olmuştur. Milli Eğitim Temel Kanunu'na aykırılık arz etmeden, Anayasal hükümlerle çelişmemeye azami gayret gözeterek içerik güncellenmiş, araçlar modernleşmiş fakat istikamet sabit kalmıştır.
2005 Türk Dili ve Edebiyatı Programının yapımında emeği geçen biri olarak söylüyoruz ki serbest düşünmek, çoklu düşünmek imkânı diğer derslere göre Türk Edebiyatı dersinde daha çok sağlanmıştır. Bu husus dersin tabiatı gereği böyle olmuştur. Çoklu metin üzerine kurulu olan Program, Türk toplumunun geçirdiği bütün düşünce ve siyasi anlayışları, temsil gücü olan şahsiyet ve metinlerle yansıtmıştır. 1980 sonrasını da muhtevi Türk Edebiyatı edebî, estetik/ poetik anlayışlar, zihniyetler bütünüyle Programa alınmıştır.
Türk Edebiyatı, kronolojik gelişimine uygun olarak bütün edebî türleri ile ele alınmıştır. Dilin kullanımı (harf ve kelime hazinesi) değişimi, zenginleşmesi de edebi metinler üzerinden gösterilmiştir. Bu haliyle 2005 Türk Edebiyatı Programı, alana öğretmen yetiştiren bütün bölümlerden ileri bir ufka sahiptir ve bu husus birçok akademisyen tarafından teslim edilmiştir.
2007’de sahadan gelen teklifler, tenkitler doğrultusunda bazı yerlerde değişiklik, sadeleştirme yapıldı. Programların güncellenmesine hiç ara verilmedi. Üç-dört sene ara ile bu güncellemeler hep yapıldı. Seçmeli ders olarak yeni programlar ihdas edildi.
EDEBİ METİNLER ZAYIF VE YETERSİZ KALDI
Maarif modeli olarak kamuoyunun tenkit ve tekliflerine sunulan son program dört dil becerisini geliştirmeyi hedeflemektedir. Ancak şunu hemen belirtelim ki bu hedef önceki programlarda da var. Bu programın ayırt edici özelliği temalar üzerine kurulmasıdır. Öğrencileri aktif olarak derse katmayı hedeflediği için kazanımlar; izlemek, dinlemek, konuşmak, yorumlamak üzerine kurulmuştur.
Bu hedeflerin vasıtası edebî metinler olacaktır. Ancak Programın metinler bakımından zayıf ve yetersiz olduğunu söylememiz gerekiyor. Somutlamak gerekirse dönem, edebi ekol, edebi şahsiyet, poetik anlayış, Türk düşüncesindeki yeri bakımından 11. sınıf sütununda şu yazarlara yer verilmemiştir: Kâtip Çelebi, Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa, Hâmid, Recaizade, Sezai, Şinasi, Ebubekir Hâzim Tepeyran, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Halid Ziya vs. Diğer önemli bir husus 12. Sınıf sütununda hiçbir yazar ve şaire, edebi döneme yer verilmemiştir. “Günlük yaşamla ilişkisi ön plana çıkan yazar ve şairler” tanımı yetersizdir.
Bu sütuna Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (Belli Başlı Akımlar, Anlayışlar ve Temsilde Öne Çıkan Şahsiyetler) başlığı altında aşağıdaki isimler mutlaka eklenmelidir. Çünkü 12. Sınıf Türk Edebiyatı son dönem edebiyatının en önemli evresidir. Şu haliyle 12. Sınıf Programı üniversiteye hazırlanmak isteyenlere ders çalışma imkanı olsun diye özellikle ‘boş’ bırakılmış görünmektedir. Türk Edebiyatı, Programın hedeflediği değerleri metin düzeyinde karşılayacak en önemli derstir. Bu bakımdan Programa Mütareke Dönemi yazarları Yakup Kadri, Halide Edip, Reşat Nuri, Refik Halit, Ömer Seyfettin, Mehmet Akif; Cumhuriyet öncesi Saf Şiir Anlayışı temsilcisi olarak Yahya Kemal, Ahmet Haşim; Cumhuriyet dönemi hikâye ve romanı yazarları olarak Sait Faik, Memduh Şevket, Haldun Taner, Tarık Buğra; Cumhuriyet sonrası Saf Şiir Anlayışı temsilcisi olarak Necip Fazıl, Tanpınar, Dranas, Tecer, Behçet Necatigil, Hilmi Yavuz, Asaf Halet Çelebi; Toplumcu Gerçekçi Anlayış olarak Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Orhan Veli ve Garip Akımı; İkinci Yeni Şiiri bağlamında Sezai Karakoç; 60 Sonrası Toplumcu Şiir temsilcisi olarak İsmet Özel mutlaka yer almalıdır. Geleneği Devam Ettirenler olarak 2005 Programında yer verdiğimiz Fazıl Hüsnü, Attila İlhan, Yavuz Bülent, Bahattin Karakoç, Dini duyarlık çevresinde gelişen edebiyat olarak Cemil Meriç, Nurettin Topçu-Erol Güngör, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil- Alaeddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Kutlu, Erdem Bayezid, Akif İnan, Safiye Erol, Arif Nihat Asya, Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı’ya da yer verilmelidir. Ayrıca 10.sınıf için Amak-ı Hayal, Hay b. Yakzan, Robinson Crouse; 9. Sınıflar için Küçük Prens, Martı, Kelile ve Dimne gibi öğretici gücü olan edebî eserlere yer vermeliyiz.
Yoksa kalb-i selim, zevk-i selim iddia olarak kalmaya mahkûmdur.
BATI EDEBİYATI EKSİK
Maarif Programında nedense Batı Edebiyatından hiçbir eser ve yazar isim olarak yer almamakta. Oysa Batı Edebiyatından Metinler 11. ve 12. Sınıf Türk Edebiyatı ile Metinler arası ilişkiler, adaptasyon, tercüme ve zihniyet etkileşimleri bağlamında ilişki kurulmalı ve mutlaka Telemak, Hugo- Sefiller, Goete- Faust, Şekspir’den Sone ve Tiyatrolar, Dosyoyeski’den Suç ve Ceza, Karamazof Kardeşler, Zola, Flaubert, Kafka, Brect, Clarles Dicekens, Tolstoy, Hermann Hesse, Edgar A. Poe, Maupassat, Cehov vs. Bu eserler hem dil becerilerini geliştirmek hem değerler bakımından öğrencilere önemli açılımlar kazandıracaktır. Dolayısıyla ihmal edilemez. Şu haliyle Türk Edebiyatı Programı, sadeleştirmekten ziyade eksiltmeyi amaç edinmiş görünmektedir. Ayrıca 2005 Programında olduğu gibi 80 Sonrası Edebiyatının önemli temsilcileri de yer almalıdır.
Bütün bu hususlar ÖSYM sınavları ve ders kitabı yazarları için gereklidir. Çünkü öğretmenler müfredat okumaz; öğretmenler ders kitabını bilir ve onu esas alır. Dolayısıyla bu isimlerin, metinlerin, becerilerin ders kitaplarında nasıl yer alması çok önem arz etmektedir. Sekiz yıllık Kurul üyeliğinden biliyorum, ders kitabı yazarları el çabukluğu marifetiyle bütün programları kendilerine benzetiyorlar ve metinleri nitelikli, temsil gücü olan yazar ve şairlerden seçmiyorlar.
KÜLTÜRÜMÜZÜ YANSITAN MAKALELERE YER VERİLMELİ
Hazırlık sınıfında dil şuuru, milli kültürümüzün güzelliğini fark ettirici; tarihi mirasımız, resim, mimari, müzik, vs. konulu deneme ve kısa makalelere yer verilmelidir. Programa bu hususta açıklamalara yer verilmelidir. Tecer, Faruk Nafiz, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Yunus Emre, Karacaoğlan, Mehmet Akif’ten şiirlerin yanı sıra kültürümüzün kurucu portreleri Süheyl Ünver, Malik Aksel, Ali Emiri Efendi, İbnul Emin, Nevzat Atlığ, Muzaffer Sarısözen, Şerif Muhittin Targan, Cinucen Tanrıkorur, Turgut Cansever, Ahmet Yakupoğlu, Metin Erksan, Yücel Çakmaklı, Haluk Dursun, Aziz Sancar vb. Şahsiyetlerin portreleri ara metin olarak yer almalıdır.
İstiklâl Marşı için mutlaka özel bir başlık açılmalı ve kıtalar 9-12’ye göre ayrılarak edebî metin inceleme ölçütlerine göre incelenmelidir. Dağılım: 9. Sınıf 1-2. kıta, 10. Sınıf: 3-4-5, 11. Sınıf: 6-7- 8, 12. Sınıf: 9 ve 10. kıtalar şeklinde olabilir.
Bütün bu eserler Program hedeflerinden konuşma, izleme, dinleme, yazma, yorum becerileri ile ilişkilendirilmelidir. Bu hususlar ders kitaplarını ilgilendiriyor dolayısıyla Programda olması gerekmez diye itiraz edeceklere cevabım şudur:
Kurulda hizmet verdiğim uzun yıllardan biliyorum ki ders kitabı yazarları programda isim olarak verilmezse o eser, yazar ve şairlere yer vermediği gibi temsil gücü olmayan zayıf eserlerden ve eş dost yazarlardan, popüler kişilerden seçiyor metinleri. Panel incelemesi programa göre olduğu için bu metin ve kişiler reddedilemiyor. Ancak Program doğrudan yönlendirme yaparsa ders kitabı yazarları ona bağlı kalmak zorundalar. FETÖ ile bir zamanlar yolu kesişmiş, feminist, popülist, ideolojik kimliği ile öne çıkmış yazarlar ve şairlerden uzak durmak için öncelik verdiğimiz yazarlar ve şairler de programda yer almalıdır.
TERCÜME DİLİN SAKINCALARI
Müfredatın sadece muhtevasında değil dilinde de büyük sorunlar olduğu görülmektedir.
“Hak ve özgürlükler konulu bir roman seçilir.” ifadesindeki muğlak durum, PH6 2,3 açıklamaları, KK10,1,3 açıklamaları (Rab ve İffet kavramlarının sınıf seviyesini aşan karşılaştırma yönlendirmesi Peygamber’in çocuk sevgisi mi Peygamberlerin mi olduğu konusundaki kafa karışıklığı vb. onlarca maddede bu sorun görülmektedir. Hemen hatırlatalım ki okul öncesi program dâhil olmak üzere bütün programlara hâkim olan “tercüme dil” hem sözü çoğaltmakta hem birçok husus muğlak kalmaktadır. Konular sadeleşirken dil yükünün artması gibi tuhaf bir durum var. Dersten beklenenler özellikle Okul Öncesi Programında bilimsel, akademik, uluslararası kabul görmüş programların sınırlarını zorlandığını söylememiz gerekiyor. Peygamberimizin Hayatı programı günlük ihtiyaçlar doğrultusunda ele alındığı için kazanımların hayli problemli olduğu görülmektedir.
Adı Türkiye Yüzyılı olan bir Maarif Programı'nda gerek isimler gerek kazanımlarda bu hassasiyetler gözetilmezse yürürlükteki müfredatta olduğu için “Maarif Programı'nda İstiklâl Marşı bile yok, önceki programda yer alan İslâmî duyarlığı olan yazarlar yeni programdan çıkarılmış.” denilecektir. Bu, zaten Maarif Programı perspektifine, milli ve yerli iddiaya ters olur, büyük bir kusur olur.
Bu bağlamda aklımıza geleni sormadan geçmeyelim. İmam Hatip Liselerinin meslek dersleri müfredatı ile ilgili bir güncelleme düşünülüyor mu? Çünkü bu konuda önemli açılım ve güncellemeye ihtiyaç var.
ANAYASA KADAR ÖNEMLİ
Bize göre bütün programlar, kazanım ifadelerine kadar didik didik tartışılmalı, gerekirse ilan süresi uzatılmalıdır. K12 olarak isimlendirilen bu programlar televizyonlarda, panellerde ideolojik bakış açısı dâhil, çok yönlü ele alınmalıdır. Çünkü bu müfredat yeni Anayasa kadar önemlidir. Bundan dolayı temel sağlam atılmalı, sosyal medyada ve diğer yayın organlarında hedefler üzerinden yazılan müspet de olsa haber ve yorumlara itibar edilmemelidir. “Şöyle bir baktım…” diye söze başlayan yorumlar müspet de olsa programların içinden konuşmadığı için anlamlı değildir. Son olarak bütün programlara hakim olan “Öz Türkçe ” denilen Ataç Türkçesi yerine “Maarif Türkçesi” kullanılmalıdır. Çünkü bu Programlar kabul edildikten sonra resmî bir belge kabul edilecek, kitaplar ve diğer materyaller bu dile göre hazırlanacaktır.
Son olarak belirteyim ki bu tenkit ve teklifler ilgili birim ve kişilere ulaştırıldı. Ancak ikinci kişilerin ısrarla ayrıca kayda geçirilmesini talep etmeleri sebebiyle bu makale yazılmıştır. Bunun da bilinmesini isterim.