Üç ayların ilki olan Receb-i şerifin 27. gecesi Miraç gecesidir. Receb-i şerifin en en önemli günlerinden olan Miraç gecesinin, Resulullah Efendimiz (s.a.v.)’in yaşadıkları ve gördükleri bakımından İslam dünyası için önemi büyüktür. Birçok fazileti bulunan bu gecede Müslümanların ibadet, dua ve zikirle meşgul olması tavsiye edilmektedir. Peki Miraç gecesi ne zaman? Miraç gecesinin önemi ve faziletleri neler? Miraç gecesinde ne oldu? Miraç gecesi Kur’an-ı Kerim’de geçiyor mu? İşte merak ettiğiniz bütün soruların yanıtları.
Üç ayların ikinci kandili olan Miraç Kandili, Şubat ayı içerisinde idrak edilecek. Fazileti ve önemi büyük olan Miraç gecesinin hangi güne denk geldiğini ve bu geceyle ilgili merak ettiklerinize haberimizden ulaşabilirsiniz.
2023 MİRAÇ GECESİ NE ZAMAN?
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı dini günler takvimine göre Miraç gecesi bu yıl 17 Şubat Cuma günü idrak edilecek.
MİRAÇ GECESİNDE NE OLDU, MİRAÇ GECESİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, Mîraç Gecesi bir kavim gördü. O kavim, bir günde ekin ekiyorlar ve ertesi gün o ekini hasat ediyorlardı. Hasat ettikleri ekin de o anda tekrar başak veriyordu. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Ey Cebrâîl, bunlar kimlerdir?” diye suâl buyurdu. Cebrâîl (a.s.) da “Onlar, Allâh yolunda cihâd edenlerdir ki yaptıkları güzel amellerine yedi yüz ve daha fazlasıyla sevap ihsan olunur ve bir şey infâk ederlerse Allâhü Teâlâ, hemen onun mukabilini (daha iyisini) verir.” dedi.
Semaya vardıklarında, Cebrâîl (a.s.), her bir semânın kapılarının tek tek açılmasını istemiştir. Bundaki hikmet, Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) bu kapıların dâima açık tutulduğunu zannetmemesi, kapıların sırf onun zâtının şerefine açıldığını bildirmek içindir. Bu sebeple kapı ile vazifeli melekler, Cebrâîl aleyhisselâm’a, “Muhammed (a.s.) kim?” diye sormadılar da “Ona, Mîraç için izin verildi mi?” diye sordular. Zira zâtını bütün ehl-i semâ tanırdı.
Evliyâullahtan bir zât demiştir ki: “Semâ ile arz arasında bir deniz vardır. İsmi, Mekfûf’tür. Yeryüzünün bütün denizleri, ona nispetle okyanusta bir damla gibidir. Bu takdirde bu deniz, Mîraç’ta Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) geçmesi için yarılmıştır. Bu ise Kızıldeniz’in Mûsâ (a.s.) için yarılmasından daha büyük bir mucizedir.”
Mûsâ aleyhisselâm’ın Cenâb-ı Hak ile mükâlemesi (konuşması) için, (kırk gün gibi) belirli bir hazırlık vakti tayin edilmiştir. Resûlullah Efendimizin mîracı ise hiç beklemeden bir anda vâki olmuş ve Peygamber Efendimize (s.a.v.) bekleme zahmeti verilmemiştir.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.), namaz husûsunda Mûsâ aleyhisselâm ile görüşmesindeki hikmet, onun ümmetinin, diğer ümmetlerden daha çok namazla mükellef kılınmış olmasındandır.
Mîraç hâdisesinde daha bunun gibi nice hârikulâde hâller ve hikmetler vardır.
MİRAÇ GECESİNİN FAZİLETLERİ
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Hicret’ten bir buçuk sene evvel Receb ayının 27. gecesi Burak ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldü. Sonra mîraç (bir nevi asansör) ile Sahre’den (Mescid-i Aksâ’daki büyük kayadan) dünya semâsına çıkarıldı. Semâ katlarının her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Onlarla selamlaşıp konuştuktan sonra Sidre-i Müntehâ’ya ulaştı. Oradan da Refref’e bindi ve huzur-ı İlâhî’ye vardı. Kendisine, Allâhü Teâlâ’nın melekûtünden birçok acâyibât gösterildi.
Huzûr-ı İlâhî’ye varınca “Ettehıyyâtü lillâhi vessalevâtü ve’t-tayyibât” diyerek Cenâb-ı Hakk’ı övdü. Allâhü Teâlâ tarafından kendisine ikrâmla “Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtühû” diye hitâb olundu. Ve bu selâmın şerefine Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, ümmetini de dâhil edip “Esselâmü aleynâ ve alâ ıbâdillâhi’s-sâlihîn” dedi. Bir gece ve gündüzde elli vakit namaz emrolunmuşken Resûlullah Efendimizin tekrar tekrar yalvarması ile beş vakte hafifletildi. Geri dönerken bütün dereceleri ile Cennetleri ve bütün derekeleri ile Cehennem’i gördüler.
Beytü’l-Makdis’e gelip Mekke-i Mükerreme’ye doğru yola çıkınca, Kureyş kervanını gördü. Sabah olunca yaşanan hâdiseleri insanlara haber verdi. Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e Beytü’l-Makdis’ten ve Kureyş kervanının hâlinden suâl ettiler. Sordukları şeylerden birer birer açıkça haber verince, Allâh’ın yardımına mazhar olanlar tasdik ettiler; imandan nasibi olmayanlar ise inkâr ettiler.
Sabah mescide çıkıp Kureyş’e haber verdi. Şaşkınlık ve inkârdan kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. İman etmiş olanlardan bazıları, dinden döndüler. İçlerinden bir kısmı Hazret-i Ebûbekr’e (r.a.) koştu. Hz. Ebûbekir, “Eğer bunu o söylediyse şüphesiz doğrudur.” dedi. “Onu, bunda da mı tasdik ediyorsun?” dediler. “Ben onu bundan daha ötesinde de -yani peygamberliğini tasdik ediyorum!” dedi. Bunun üzerine “Sıddîk” diye isimlendirildi.