Georges Perec Hatırlıyorum ve Yaşam Kullanma Kılavuzu adlı iki kitabıyla Everest Yayınları arasında okurla buluştu. Perec, klasik anlatımı modern bir teknikle yeniden buluşturan ve güçlü anlatımla öne çıkan bir yazar.
Georges Perec’le Orhan Pamuk, Italo Calvino veya Umberto Eco arasında doğrudan bağlantılar kurulabilir. İsmini andığımız bu romancıların tamamı da, bir nevi klasik ve modern roman geleneğinin üzerine rahatça kurulmuş, çalışkan kalemlerdir. Eserlerinin tamamı da, roman biçim ve tekniklerinin çeşitliliğiyle dikkat çeker. Fakat yeni anlatım teknikleri aradıkları, icat ettikleri söylenemez. Mevcut teknikleri, belki de ilk ortaya çıkarandan daha iyi kullanmalarıyla göz alıcıdırlar.
Temmuz’da Everest Yayınları arasından çıkan Georges Perec’in Yaşam Kullanma Kılavuzu ve Hatırlıyorum romanlarında bu özellikler görülür. Hatırlıyorum, 480 parçadan oluşur. Her parçada en az bir, en fazla üç cümle kurulur. Cümleler “hatırlıyorum” diye biter. 480 parçadan oluşan bir yapbozdur bu roman. Romanın sonunda, yapbozdan yansıyan bir bütünü görme ihtimaliniz de var. Böyle bir ihtimal olmayabilir de. Bu kadar isim, olay, mekan ve hatırayı akılda tutmak, pek güç. Benzer tekniği Perec, Yaşam Kullanma Kılavuz’unda daha etraflıca kullanır. Şöyle ki, okuyucusunun önüne bir torba dolusu yapboz parçası döker. Gerisine karışmaz. Parçalar arası bağlantılar romancının umurunda bile değildir. Onu okuyucu birleştirecek. Kendi deyimiyle “parçalardan biriyle yanı başındaki arasında bir bağ kurdunuz mu, parça kaybolur ve artık bir parça olarak varlığını sürdüremez.” Okuyucunun vazifesi burada, önce parçaları incelemek, sonra da parçalar arasında bağ kurmaktır. İşte o zaman romancının oluşturduğu bütüne ulaşılabilir.
ANLATICI VE OLAYLAR
Görüldüğü üzere Perec, okuyucusuyla oyun oynuyor. Bu oyunculuğa Orhan Pamuk, Italo Calvino veya Umberto Eco’da da rastlarız. İlginç olan nokta, bu isimlerin romanlarında oyun kurucusu yoktur. Romancı kendini bir oyun kurucusu olarak görmez. O, oyunculardan bir oyuncudur sadece. Okuyucuyla birlikte oturup yapboz parçalarını inceliyorken görürüz onu. Şöyle de düşünülebilir: Bu romancılar için anlatılacak şey mevcuttur, vardır; onun yeniden yaratılması gerekmez. Onlar sadece mevcut hikayeyi bulup yansıtmak, eğlenceli bir şekilde anlatmakla vazifelidirler. Yaşam Kullanma Kılavuz’unda mesela Perec, dokuz katlı bir binada oturan sayısız karakterin portresini ortaya çıkarır. Söylemeye bile gerek; birbiriyle bağlantısı olmayan, yüzlerce olay demektir bu. Ayrıca bitmek tükenmek bilmeyen tasvirler… Bu noktada romancının sadece kaydedici olduğunu söylemek abartı olmaz. Binanın tasviri, bina içindekilerin anlatımı, romanı oluşturan parçalardır. Olaylar, bu tasvirlerin içinde verilir. Dolayısıyla olay anlatımı da bir tasvire dönüşür.
Yaşam Kullanma Kılavuzu’nda Perec bu şekilde yüzlerce, belki de binlerce oyun oynar, roman tekniği dener, yeniden yeniden kendi konumunu değiştirir. Eğer klasik ve modern roman birikiminin postmodern, diğer ifadeyle fütursuzca kullanımını görmek istiyorsanız, okurken biraz sıkılsanız da, Yaşam Kullanma Kılavuzu sizi epey meşgul edecektir.