19. yüzyıl seyyahlarından Charles White, Osmanlı payitahtındaki gözlemlerini “İstanbul'da Üç Yıl” kitabında anlatıyor. O dönemde seyahatnamelerde daha çok saray ve çevresi ele alınırken White, Osmanlı’nın gündelik yaşamına yöneliyor.
İmparatorluklara başkentlik yapan İstanbul, konumu, doğa güzellikleri ve kültürel mirasıyla insanlığın çekim noktası olmuştur. Tarih boyunca çeşitli güzergahları kullanarak İstanbul’a gelen seyyahların, elçilerin, tüccar ve diplomatların burada edindikleri gözlemleri ve izlenimleri ihtiva eden farklı dillerdeki seyahatnameler, bu kadim şehrin kültürü ve tarihi üzerine zengin bir literatürün oluşmasını sağlamıştır. 19. yüzyıla kadar yabancıların kaleme aldıkları seyahatnamelerde daha çok saray ve yönetim çevresi odak noktası olurken 19. yüzyılda bu ilgi Osmanlı’nın gündelik yaşamına yönelmiştir. Charles White 19. yüzyıl seyyahlarından biridir. İstanbulda bulunduğu 1841-1844 yıllarında Osmanlı payitahtındaki yaşam, örf ve adetler gibi konularda zengin gözlemlerini içeren bir seyahatname kaleme almıştır. Zeynep Rona’nın çevirisiyle ilk kez Türkçeye kazandırılan ve Kitap Yayınevi’nden okurla buluşan bu üç ciltlik eser okuyucularını 1840’ların İstanbul’una doğru tarihi bir yolculuğa çıkarıyor.
İstanbul’daki gündelik hayata ilgi duydu
Charles White (1793-1861) İngiltere’de Shrophire’de doğdu. Eton Koleji’nde eğitim gördü ve burada ileride İngiltere’nin Osmanlı büyükelçisi olacak olan Stratford Canning ile tanıştı. 1805’te Eton Koleji’nden mezun olduktan sonra orduya katıldı. General Wellington’un komutası altında Napolyon ordularına karşı verilen Yarımada Savaşı’nda görev aldı. 1821’de albay rütbesiyle emekli oldu. White 1830-31’de yıllarında Belçika kralının seçimi konusunda Britanya’yı temsil eden Lord Ponsonby’nin sekreterliğini yaptı. Lord Ponsonby’nin 1832’de Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu elçiliğine atanması White’ın Osmanlı İstanbul’una ilgi duymasına neden oldu. Ponsonby’nin büyük elçiliğinin son yılı olan 1841’de İstanbul’a gelerek 1844’e kadar kentte kaldı. İstanbul’da kaldığı bu yıllarda edindiği bilgi ve gözlemlerin yer aldığı Three Years in Constantinople; or, Domestic Manners of the Turks in 1844 isimli eseri 1845’de 3 cilt olarak İngiltere’de yayımlandı. White, söz konusu eseri kaleme alma sebebini İstanbul’da bulunduğu üç yıl boyunca karşılaştığı gelenekleri ve gördüğü mekânları olduğu gibi okuyucuya aktarmak olarak açıklıyor. Yabancıların birçoğunun İstanbul’a geldiklerinde yerel adetlerin kaynağını, anlamını ve gereklerini bilmediklerini, kitaplardan veya refakatlerindeki şahıslardan da bu konuda doğru bilgiler alamadıklarını vurgulayarak kendisinin bu eksikliği gidermek üzere İstanbul’un sosyal hayatı hakkında aydınlatıcı bilgiler vermeyi amaçladığını belirtiyor.
Esnaf örgütleri ve vakıfları da ele alıyor
İstanbul’da Üç Yıl, hem gündelik yaşamı ve alışkanlıkları hem de esnaf örgütleri, çarşılar, vakıflar gibi Osmanlı hayatının çok çeşitli yönlerini ele almasıyla öne çıkıyor. White’ın üç ciltlik seyahatnamesinin ilk cildinde pazarlar, çarşılar, kayıklar ve kayıkçılar, balıklar, balık avcılığı ve balık pazarları, hastaneler, elçiliklere tanınan himaye hakkı, esnaf birlikleri, loncalar, vakıflar, selatin camileri, kurukahveciler, manavlar, bahçeler ve bahçıvanlık, bayramlar, kandiller ve şenlikler gibi konuları işlerken halk arasında dolaşan söylenti ve efsaneleri de aktarmayı ihmal etmiyor. Eserin ikinci cildinde şekerciler, zücaciyeciler, sakalar, manifaturacılar, kuyumcular, su kemerleri, hanlar, pabuççular, nakışçılar, halıcılar, çıkrıkçılar, çubukçular, sahaflar, kütüphaneler, kâğıtçılar, cevahir bedesteni, sandal bedesteni, kürkçüler çarşısı, köle pazarı ve kölelerin durumu konu ediliyor. Üçüncü ciltte ise Osmanlı haremi ve saray halkı, fincancılar, kakmacılar, mumcular, aşevleri, kasaplar, fırıncılar, değirmenciler ve uncular, kazancılar, hakkâklar, yüzük, mühür ve tılsımlar, ev ve giyim eşyası, düğünler, afyon ve aşk iksiri tüccarları, berberler, sünnetçiler, eyerciler, atlar, köpekler, hamamlar, hamallar, taşçılar, türbeler, mezarlıklar ve mezar taşları gibi konuları işlerken saray ve kent kapılarını, Bozdoğan Kemeri’ni, Haliç’i, Süleymaniye, Parmakkapı, Atpazarı, Direklerarası ve Etmeydanı’nı anlatılıyor. White, İstanbul’un sosyal hayatına dair çok çeşitli konuları özgün bir kurguyla ele alırken oldukça sade ve anlaşılır bir üslup benimsemiş. Kimi zaman meselenin tarihi geçmişini okuyucuya aktarırken kimi zaman da istatistiki bilgiler ve yazılı kaynaklara referanslar bilgiler aktarıyor. Kitapta ayrıca Kapalıçarşı’da bulunan Cevahir Bedesteni’nin girişi, Mısır Çarşısı ve Çinili Hamam’ın iç mekânını gösteren çeşitli gravürler yer alıyor. Şehirdeki çarşılar, pazarlar ve esnaf örgütlerini ayrıntılı olarak okuyucuya anlatan yazar, halkın giyim-kuşamı, yeme-içme kültürü ve tüketim alışkanlıklarından da söz etmektedir. İstanbul’da iki bin beş yüz kahvehane olduğunu belirten White, günün ilk ışıklarından karanlık basıncaya kadar renkli kalabalıklarla dolu olan bu kahvehanelerde kahve, çubuk ve nargile servisinin olduğundan söz etmektedir. Türk kahvesinin yapılışını da anlatarak tadının son derece lezzetli olduğu şu satırlarla ifade ediyor:“Kahveyi hazırlamak çok kolay. Çekirdekler kavrulup çekildikten sonra küçük bakır ya da pirinç bir kabın içine konur, içine kaynar su ilave edilir, bir-iki dakika kısık ateşte pişirildikten sonra süzmeden doğrudan küçük kahve fincanlarına boşaltılır. Kahveyi böyle yapmaya alışık olamayanlar bunun tadını pek beğenmezler. Tadını bir kere tadanlarsa böyle hazırlanan kahveyi, pişince kokusu kaybolan ya da bozulan Fransız kahvesine yeğlerler. İyi yapılmış bir Türk kahvesi gerçekten de hayal edemeyeceğiniz kadar lezzetli bir içecektir; bütün duyularınızı okşar ve sizi canlandırır. Değerini ancak uzun süre Doğuda yaşayanlar bilir.”
Önemli törenleri izleme fırsatı buldu
Charles White, İstanbul’da ikameti esnasında İngiltere’nin büyükelçisi olarak payitahtta bulunan Lord Ponsonby, Lord Stratford Canning ve Lord Austen Layard başta olmak üzere çeşitli diplomatik misyonlar ve Levantenlerle dostluklar kurmuştur. Özellikle İngiliz diplomatlarla yakın ilişkileri sayesinde bazı önemli olaylara ve törenleri de izleme fırsatı bulmuştur. 26 Ağustos 1841 günü Sultan Abdülmecid ve Bezmiâlem Valide Sultan’ın katıldığı askerî geçit töreni bunlardan en önemlisidir. White törene dair izlenimlerinde “Bu teftiş İstanbul’da görülen en muhteşem manzaralardan biriydi ve sultanın yanı sıra beyaz atların çektiği üstü açık arabalarla orada bulunan valide sultan ve nedimelerinin, kendileri için şahane çadırlar ve yiyecek içecekler hazırlanmış olan bütün yüksek rütbeli devlet adamları ile resmi görevlilerin ve kardiplomatiğin önünde yapılmış olması çok etkileyiciydi. Dahası sultanın orada toplanan temsilcilere yaptığı konuşma, töreni daha da çarpıcı kılmıştı” demektedir. Charles White’ın üç ciltten oluşan bu hacimli eseri 19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı İstanbul’undaki sosyal hayatı ve kent kültürü üzerine önemli bir kaynak olmasıyla dikkat çekiyor.
Seyyahlar en çok saray ve camileri anlatıyor
Kitapta, İstanbul ile ilgili günümüzde birçok şehir rehberinde verilen nitelikte çeşitli bilgiler bulunmaktadır. Şehrin fiziki coğrafyası, iklimi, su sistemi ve nüfusundan bahsedilmektedir. İstanbul’un nüfusunu şehrin su tüketiminden hareketle hesap eden yazar, başkentin nüfusunu Üsküdar ve Boğaziçi köyleri hariç sekiz yüz bin olarak kaydetmiştir. İstanbul’a yolu düşen yabancı seyyahların en çok ilgi duydukları ve seyahatnamelerinde aktardıkları yapılar saraylar ve camileri olmuştur. White da Eski ve Yeni (Topkapı) Saray, Çırağan, Dolmabahçe Sarayı ile saray teşrifatı ve törenleri anlatmaktadır. Kitapta selatin camileri içinde özellikle Süleymaniye Camii’ni etraflıca anlattığı gibi türbeler, mezarlıklar ve vakıf müessesesinin üzerinde durmuştur.