Macar yönetmen ve senarist Kristof Deak’in En İyi Uluslararası Kısa Film OSCAR’ını aldığı “Sing” filmi, festivallerde ödül kazanma hırsıyla çırpınan bir müzik öğretmeniyle yönettiği çocuk korosu arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Deak, “OSCAR’ı kazanmak gerçekten güzel bir his fakat nihayetinde amaç filmi dünyadaki milyonlarca insana gösterebilmekti” diyor. OSCAR ödülü kazanmasının kendisine pek çok olanak sağladığını söyleyen Deak, “Bir yere gidip, bir film yapmak istiyorum demek kolay veya beni dinleyin harika bir fikrim var diyebiliyorsunuz ve herkes sizi dinliyor” ifadelerini kullanıyor.
Oscar ödüllü kısa filmi “Sing” başta olmak üzere “Captives” ve “The Grandson” adlı yapımlarıyla tanınan Macar yönetmen ve senarist Kristof Deak, kariyerine ilk olarak Budapeşte’de yabancıların yaptığı prodüksiyonlarda asistan olarak başlamış. Daha sonra film editörü olarak çalışan Deak, filmin post-prodüksiyon kısmında 6-7 sene çalıştıktan sonra cesaretini toplayarak yönetmenliği hedeflemiş. Londra’da sinema eğitimi alan Deak, 2010 yılından beri yönetmenlik yapıyor. Deak ile bir araya geldik.
Kristof Deak, Macaristan’ın Budapeşte kentinde doğmuş. Öğretmen bir anne ve inşaat mühendisi bir babanın çocuğu olan Deak, şehir merkezinden uzakta sıradan bir çocukluk geçirmiş. Erken yaşlardan beri film yapımlarına ilgisi olduğunu belirten Deak, asla bir film yönetmeni olmak gibi bir hayalinin olmadığını söylüyor. Çocukken okuduğu okulda bir görüntüleme odası olduğunu, odada da büyük bir analog kamera olduğunu söyleyen Deak, “Neredeyse omuzumuzda taşıyamayacağımız kadar ağırdı” şeklinde gülerek o günleri anlatıyor. Babasının eskiden 8 mm’lik filmler çektiğini kendisinin de okulundaki analog kamerayla öğlenleri etrafta koşuşturup bir şeyler çektiğini söyleyen Deak, “Belki de beni heveslendiren de bu oldu” şeklinde film yönetmenliğine merakının sebebini açıklıyor. 20-21 yaşına kadar yönetmen olmayı hiç düşünmediğini, bundan önce bir Rock yıldızı olmayı istediğini belirten Deak, sebebini de şu sözlerle açıklıyor: “Annem şarkıcı ve söz yazarıydı. Fakat çocuk sahibi olmak için kariyerinden vazgeçti. Ben de şarkılar yazmaya başladım. Bir ses mühendisi ve müzik yapımcısı olmayı çok istiyordum bu yüzden. Bir müzik grubundaydım ve birkaç arkadaşımla birlikte bir radyo programımız vardı. Bütün bunlarla gerçeklik ve kurgunun harmanladığı karışık bir gösteri ortaya çıkarmaya çalışırdık. Radyo programımıza bir oyuncu getirir ve numaradan bir durum canlandırırdık. Dinleyiciler bizi arardı ve oyunun bir parçası olurlardı.”
Bu süreçte bir film okulunda birkaç film çekimine gittiğini anlatan Deak, “Arkadaşlarım film projelerinde yardım etmem için beni çağırmıştı. Burada film yapımına olan sevgimi ve ilgimi keşfettim” diyor. Sonrasında film yapımcısı olma hayalinin çok dolambaçlı bir şekilde takip etmiş olan Deak, “İlk olarak hayalime işin yaratıcı kısmıyla ilgisi olmayan prodüksiyon eğitimi ile başladım.Film yapımının mekaniğini anlamak istedim. Daha sonra işin prodüksiyon sonrası kısmına geçtim, kurgucu oldum. Çünkü çekimler birleştirildiğinde ve sonunda her şey bir araya getirildiğinde gerçekleşen işin sihrini anlamak istedim. Endüstride altı yıl geçirdikten sonra Londra’ya yönetmenlik okumaya gittim. 2010 yılında yüksek lisansımı Londra’da tamamladım. Sonrasında yavaş yavaş endüstride sadece bir editör olarak değil bir yönetmen olarak da çalışmaya başladım. Yönetmenliğe geçişim kolay olmadı. Budapeşte’de birkaç kısa film ve bir televizyon programı çektim. Bu gerçekten iyi karşılandı. Fakat gerçek başarıyı yakaladığım ve pek çok kapının benim için aralandığı zaman çığır açan kısa filmim ‘Sing’ ile oldu” sözleriyle anlatıyor.
Sing filmi arkadaşımın gerçekte yaşamış olduğu bir hikâye
Festivallerde ödül kazanma hırsıyla çırpınan bir müzik öğretmeniyle yönettiği çocuk korosu arasındaki ilişkiyi anlattığı “Sing” kısa filmiyle “En İyi Uluslararası Kısa Film OSCAR’ını alan Deak, “İsveçli bir arkadaşım yaşadığı bir hikâyesini anlatmıştı. Tek başına şarkı söylememesi istenmiş, oradaki tek kötü sesin kendisinin olduğunu düşünmesi istenmiş. Oradaki çocukların hepsi bu şekilde düşünüyormuş. Ben de bana anlatılan bu hikâyeyi film yapmak istedim. Çocuklar bu filmde küçük tatlı bir intikam alıyorlar, ‘Sing’ filmi böyle ortaya çıktı” diyor. Deak, filmi yapmaya başladığında ve festivallere katıldığında ana hedefinin bir OSCAR kazanmak olmadığını söylüyor. Deak, “Bu filmi yapmaya başladığımda hikâyeye çok yakın hissettim ve onu nasıl anlatacağımdan emindim. Film tamamlandıktan sonra birkaç gösterimde test izleyicinin tepkilerini gördüm. İnsanları gerçekten etkilediğinin ve duygularını ortaya çıkardığını gördüm ve bu filmin izlenmesi gerektiğine karar verdim” şeklinde anlatıyor.
Kısa filmlerin seyirciyle buluşmasının gerçekten zor olduğunu belirten Deak, “Çok fazla uzun metraj film ve televizyon dizisi çıkıyor. Seyircinin önüne bir şey koymak çok zor. Ama Sing filminin güçlü bir izleyici kitlesi olduğunu biliyordum. Bu seyirciyi bulmam gerekiyordu. Filmi dünyadaki tüm festivallere götürmeye karar verdim. Böylece konuşulmaya başlayacaktı. OSCAR’da bu çabaların bir meyvesi oldu. Her adımda amaç daha fazla insana ulaşmaktı. OSCAR ise bu yolda başka bir adım oldu” sözleriyle anlatıyor. “OSCAR’ı kazanmak gerçekten güzel bir his fakat nihayetinde amaç filmi dünyadaki milyonlarca insana gösterebilmekti” ifadelerini kullanan Deak, “Bunu başarmış olmaktan mutluyum. Bana pek çok olanak sağladı. Bir yere gidip, bir film yapmak istiyorum demek kolay veya beni dinleyin harika bir fikrim var diyebiliyorsunuz ve herkes sizi dinliyor. İşin zor kısmı insanlara ne sunacağını bulmak ve hangi proje ile ilerleyeceğini seçmek” şeklinde ödülün nasıl kolaylık sağladığını ifade ediyor.
İyi bir senaryo ile filminiz izlenebilir
Macar yönetmen Kristof Deak, gençlere de şöyle tavsiyede bulunuyor: “Bir yazar olmasanız bile, bir başkasının yazdığı malzemeyi bir yönetmen olarak çekimler başlamadan en iyi hale getirebilirsiniz. Birleşik Krallık’taki öğretmenlerimden birine göre; senaryon kullanıma hazırsa, ekibini, bölüm başkanlarını ve oyuncuları akıllı bir şekilde seçtiysen senaryonun da sağlam olduğuna güveniyorsan yönetmenlik işinin yüzde doksanını hallettin demektir. Yönetmek olarak halletmeniz gereken birkaç şey dışında geri kalan her şey otomatik olarak yerine oturur. En önemli kısmı bu. Yani filmlerimde iyi bir senaryo olmadan var olabileceğimi düşünemiyorum. Eğer senaryo ve ekibiniz iyiyse, filminiz çok özel olmasa bile izlenebilir ve güzel olabilir.”
Sinema insanlarda empati duygusunu ortaya çıkarıyor
“Sinema, insanlarda empati duygusunu ortaya çıkarmanın en etkili yolu” ifadelerini kullanan Deak, “Size başkasının ayakkabılarında yürüme olanağı sunuyor ve eğer film gerçekten iyi yapılmışsa izlemeye başladığınızda sizi kendine çekiyor ve adeta ekrandaki o insan oluyorsunuz. Ayrıca filmin dört boyutlu bir sanat formu olduğunu belirten Deak, “Çünkü zamanla var olur. Üç boyutlu alanı ekranın iki boyutlu düzlemine sıkıştırır. Ayrıca gerçek zamanlı olarak ortaya çıkar ve iki saat boyunca izleyiciyi bu olayın bir parçası olmaya davet eder” şeklinde dile getiriyor. Filmlerinde hayatından izler olduğunu söyleyen Deak, “Komünist Macaristan sona erip Macaristan Cumhuriyeti doğduğunda sekiz yaşındaydım. Bu geçişle ortaya çıkan bütün zorluklar ve gariplikler, tanık olduğum bütün adaletsizlikler filmlerimde anlatıyorum” şeklinde ifade ediyor.