Her sinemacının üretime adım attığı yer olan kısa film, hak ettiğinden daha az değer görüyor. Uzun metraja geçişin basamağı olarak görülmesinin yanında teknik ekipman fetişizmi gibi unsurlar da kısa film yapımının çıkmazları arasında yer alıyor. Tam bu noktada kısa filme ve kısa filmcilere dair söyleyeceklerimiz var.
Kısa filmin ne olup olmadığı meselesi, üreticinin sinemaya bakışını yansıtır. Maalesef ülkemizde uzun metraja geçmeden önceki basamak olarak görülüyor. Birkaç kısa film çekip, set tecrübesi edinip, ödülleri alıp kendini ispat ettikten sonra uzun metraj çekebilmenin yollarına ulaşmaktan öteye geçmeyen bir çaba olarak kabul ediliyor.
Oysa kısa film, sinemacının kendini keşfetmesi ve yöntemini belirlemesi noktasında işlevselliğe sahip olmasının yanında üretimin yapıldığı coğrafyadaki sinema bakışını da şekillendiren etkiye haizdir. Yönetmenin, toprağı ile arasındaki ilişkiden neşet eden usulü ortaya koyan, sinemanın imkanları çerçevesinde sınırları zorlayan, yeni bir ifade aracı babından kendine has vurguları belirleyen kısa film, dünyanın birçok bölgesinde uzun metraj dilini de yönlendirir.
ALMANYA VE İRAN ÖRNEKLERİ
Mesela Yeni Alman Sinemasının doğum yerlerinden biri Oberhausen Kısa Film Festivali’dir. 1954’ten beri neredeyse aralıksız devam eden festival, teknoloji ve zamanın ruhu bağlamında yepyeni tarzların arz-ı endam ettiği, özellikle deneysel çalışmaların ve videoart yöntemlerinin söz alanı bulduğu mecradır. Ülkemizde az ilgi gören deneysel kısa film ve videoart çalışmalarının Avrupa Sinemasında belirleyici etkisi olan bu festival ile Kuzey Avrupa tarzı film üretiminin nüansları belirleniyor.
Dünya sinemasının önemli merkezlerinden biri haline gelen İran’da da kısa film çok önemli yer tutar. 2010’da Tahran’da bir süre kalıp sinemacılarla görüştüğüm dönemde edindiğim intiba, İran Sineması denen olgunun şekillenmesinde kısa film süreçleri ve üretiminin önemli yer tuttuğuydu. O dönem sadece Genç Sinemacılar Derneği bünyesinde yılda 1500 kısa film çekiliyordu. Bir ülke sineması için bunun ne demek olduğunu bütün sinema üreticileri anlar. Zira kısa film, dil arayışlarının ve yöntem oluşturma çabalarının bereketli alanıdır.
KISA FİLMCİLERE TAVSİYELER
İşte bu noktada kısa filmcilere doğru tavsiyelerde bulunmak hayati derecede önem arz ediyor. Çünkü uzun metraja geçişin zaruri yolu görülen kısa filmin fikirden festival yönetim sürecine kadar uzanan zorlu yolculuğunun rehberliğe duyduğu ihtiyaç her geçen gün artıyor. Yalnızca festival süreci yönetimi dahi ortaya konmuş eserin amacına ulaşması noktasında külfetli ve itina gerektiren nüanslar barındırıyor.
Öncelikle film yapmanın, hem sinemacının hem de insan olarak yönetmenin keşif süreci olduğunu bilmek gerekir. Film yapmak, üreticinin hayata nasıl baktığının somut karşılığıdır. Hiçbir filmi, yönetmeninden gayrı düşünemeyiz. Dünya görüşü, üslubu ve söz söyleme yöntemi, sinemacının insana ve eşyaya yaklaşımının göstergesidir. Bu bağlamda kısa filmi ontolojik sorgulama alanı şeklinde ifade etmek yanlış olmayacaktır. Haliyle bir filmin fikrini, yönetmenin içsel yolculuğunun emaresi diye vurgulamalıyız.
SİNEMACININ SORUSU: NASIL!
İyi bir filmin doğum sancısı olan fikir, başarının da ilk adımıdır. Fikirden sonraki süreçte ‘nasıl’ sorusu çerçevesinde film üretiminin somut vurgularla dil kurgulaması yapılır. Senaryo, sinematografi, oyunculuk, ses tasarımı, sanat yönetimi, mekan kullanımı ve kurgu, yönetmenin sorularının cevaba yol aldığı zihinsel ve pratik eylem alanıdır. Kısa filmcinin kendi arayışı noktasında bu başlıklara ‘nasıl’ sorusunu yöneltip aldığı cevapları yöntemine yedirmesi film dilini oluşturur.
SİNEMACININ BAHANESİ OLUR MU?
Kesinlikle ve kesinlikle kısa filmcinin bahanesi olamaz. Özellikle teknik ekipman noktasındaki eksiklik vurgusu zayıflıktır. Zira sinemacının yöntemi, kendinden neşet eden unsurlarla oluşur. Yani imkansızlık gibi görünen çerçeveyi imkana çevirebilmek, özgün üretimin olmazsa olmazıdır. Nesimi Yetik’in Annem Sinema Öğreniyor, Abdurrahman Öner’in Buhar, Yeşim Tonbaz’ın Askıda, Ercan Selim Öngöz’ün Babaannemin Caz Tutkusu filmlerini bu bakımdan izlenmesini tavsiye ederim.
Ercan Kesal, bundan seneler evvel Film Arası Dergisi’ne verdiği röportajda “Film yapmak için gerekli olan son şey paradır” derken kast ettiği şey üzerine düşünmek gerekir. Nuri Bilge Ceylan’ın kısa filmi Koza’yı hangi imkanlarla yaptığını da bilmeliyiz. Hele Ahmet Uluçay’ın, Anadolu’nun bir kasabasında arkadaşlarıyla hayata geçirdiği kısa filmlerinin fantastik yapısını düşününce, sinemacının film üretmek noktasında hiçbir bahanesi olmadığını açık şekilde idrak edebiliriz. Reha Erdem’in Zoom programı üzerinden kaydettiği sahnelerle yaptığı son filmi ‘Seni Buldum Ya’ da bu gözle izlenebilecek üretimler arasında...
TEKNİK EKİPMAN FETİŞİZMİ
Cep telefonunun kamera olarak kısa film çekmeye yeteceği bir dönemde yaşıyoruz. Kaldı ki kamera ve aksesuarlarına ulaşmak eskisi kadar zor da değil. Ekipmana ulaşımın kolaylaştığı bu dönemde imkanların ihtirasına kapılma tehlikesi de kısa filmciler için uyarı başlıklarımız arasında yer almalı. Misal, olur olmaz drone kullanımı film dilinde tarifsiz zararlar oluşturabilir. Kısa filmci, ulaşabildiği her ekipmanı kullanmakla değil, filmin atmosferinin ve dilinin ihtiyacı olan cihazları doğru şekilde kullanmakla mükelleftir.