“Annemin dedesi diğer bir deyişle anneannemin babası bir savaş esiriydi. 1800’lü yılların sonunda doğmuş Osman dedemiz genç yaşında eğitim için köyünden çıkıyor ve Afyon’da üst düzeyde eğitim alıyor. Çanakkale Savaşı’na yaşı tutmadığı için yetişemiyor ama Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephesi olan Irak’ta çarpışıyor.”
Ailelerin gizemli hikayeleri vardır. Bunlar bazı zamanlarda tıpkı eski bir fotoğraf albümü gibi çıkar. Üzerine uzun uzun konuşulur. Bu hikayelerdeki eksik parçalar üzerine kafa yorulur. Böyle bir hikayenin içinde büyüdüm. Annemin dedesi diğer bir deyişle anneannemin babası bir savaş esiriydi. 1800’lü yılların sonunda doğmuş Osman dedemiz genç yaşında eğitim için köyünden çıkıyor ve Afyon’da üst düzeyde eğitim alıyor. Çanakkale Savaşı’na yaşı tutmadığı için yetişemiyor ama Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephesi olan Irak’ta çarpışıyor. Rütbesi mülazımı sani. Orada İngilizlere esir düşüyor ve uzun süren esaret hayatı başlıyor. Aradan geçen beş yıldan sonra esirler serbest bırakılınca evine dönüyor. Tekrar asker olarak orduya katılıyor ve Yunan işgalini sona erdiren atlı birliklerle birlikte bir subay olarak İzmir’e giriyor. Bu uzun ama bir oakadar da gizemli hikayenin eksik parçaları annemin araştırmamı söylemesiyle biraz daha aydınlandı. 2017 yılında Kızılay’da çalışmaya başladığımda bu hikayenin eksik parçalarını tamamlamak istedim. Kızılay arşivi bu konudaki ender kurumlardan biri. Esirlerin haberleşmesi Kızılay’ın o zamanki adı olan Hilal-i Ahmer üzerinden gerçekleştiği için önemli bir kavşak Kızılay arşivi.
Sergi açıldı Türkiye’yi dolaşacak
Arşiv müdürü Mevlüt Kuş Bey deneyimli bir arşivci ve kendisine verdiğim bilgileri alıp iğneyle kuyu kazarcasına akıbetini araştırdı. Ekibi ve gönüllülerle birlikte kurduğu esir mektupları ve esir kartları okuma projesiyle 25 bin kadar esir mektubunu ve sayısı yüzbinlerle ifade edilen esir kartının transkriipsiyonlarını ve Latinizasyonlarını yaptı. Yıllar sonra elime ulaşan Osman dedeme ait esir kartı bana hikayenin eksik kısmını da anlatmış oldu. Kendisi 1917 yılında Irak’ın Anbar vilayetine yakın Vadi Havrann’da İngilizlere esri düşmüş. Muhtemelen Mısır üzerinden transfer edilerek Hinditan’daki Bellary esir kampına ulaşmış. Esir düşme ve kampa giriş tarihi esir kartında yer alıyor. Aile tarihimiz hakkındaki bu önemli gelişme benim için Kızılay’daki en kıymetli anlardan biri oldu. Kendi hikayem gibi diğer hikayelerin de çocuklarına veya torunlarına ulaşması için bu gayretli çalışmanın gün yüzüne çıkması için kolları sıvadık. Kızılay’ın bu kıymetli projesi İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un himayelerinde kapsamlı bir projeye dönüştü. Kızılay ve TRT’yi bir araya getiren İletişim Başkanlığı projesi öncelikli olarak esir mektuplarını ve kartlarını anlatım dili güçlü bir sergiye dönüştürdü. Yüz Yıllık Emanet: Kızılay Arşivlerindeki Esir Mektupları ismini taşıyan sergi Emine Erdoğan’ın da katıldığı bir törenle açıldı. Etkileyici bir hikaye Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde 7 Aralık’a kadar ziyaretçilerle buluşuyor. Bu serginin ardından İstanbul’un prestijli sergileme mekanlarından birinden yolculuğuna devam edecek. Sonrasında ise Türkiye’nin ve dünyanın farklı yerlerinde esir mektupları ve kartlarının yolculuğu sürecek.
Esir mektupları farklı coğrafyalarda
Esir mektupları içinde Rusya ve Hindistan başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmış Osmanlı esirlerinin hikayeleri var. Ancak bunun yanında Osmanlı’ya esir düşmüş İngiliz, İtalyan, Hintli ve diğer başka milletlerden esirlere ait mektup ve dokümanlar da yer alıyor. TRT işbirliği ile bu serginin içindeki hikayelerin belgesele dönüşme süreci başladı. Daha önce Hayriye Savaşçıoğlu tarafından aynı esir mektupları içinden hikayeleri anlattığı “Yüzyıldır Açılmamış Mektuplar” belgeselinin yanına farklı hikayeler eklenmiş olacak.
Mektuplar teker teker okundu
Serginin estetik yaklaşımı Yasemin Darbaz Karaca tarafından şekillendirildi. Mektuplar teker teker okunurken gözleri nemlendiren detaylar ziyaretçilerin rahatlıkla fark edebileceği kelimelere dönüştü. Serginin isminin belirlenmesi sürecinde de bu isimler üzerinde ciddiyetle duruldı ve alternatifler arasında yer aldı. Bunlardan biri olan “Hayat yahud memat” ifadesi esir ailelerinin bilgi talepleri arasında yer alıyordu. Dokunaklı bu kelime esaretin belirsizliğini en güçlü ifade eden mektup ayrıntılarından biriydi. Küratör Hasan Mert Kaya ise daha önce yaptığı sayısız serginin tecrübesini, arşiv hakimiyeti yüksek danışmanlarla bir araya getirerek tüm milletimize emaneti teslim etme görevini üstlendi.
Dijitale açılacak
Kızılay’daki görevimin bittiği sona erdiği günlere denk gelen bu sergi aile hikayemizin eksik bir parçasını yerine koyma mutluluğunu yaşattı. Daha da ötesinde onbinlerce hikayenin sahiplerine ulaşması için vesile olmamı sağladı. Projenin ileriki adımlarında Kızılay arşivlerindeki tüm esir bilgilerinin dijital ortamda erişime açılarak araştırma yapılması imkanı sağlanacak. Böylelikle tarihin bu zor dönemecindeki hikayeler, kitaplara, araştırma projelerine, filmlere konu olmaya devam edecek. Zira her bir mektup veya esir kartı içinde ince detaylar ve yoğun duygular barındırıyor. Zor günler gelip geçiyor, geride bazen hüzünlü bazen gururlu hikayeler bırakıyor. Yüz Yıllık Emanet sergisi Türkiye’nin kuruluşunda eşsiz fedakarlıklarda bulunmuş dedelerimiz için bir vefa duruşu. Geçmişin yasını tutup geleceğe yürümek için de ortak bir taziye mekanı. Geçmişe saygı duyarak gelecek için çalışmak için…