2024 Avrupa Futbol Şampiyonası, futbolun izlenecek bir şey olduğunu bizlere tekrar hatırlatan bir turnuva oluyor. Takımlar ve teknik direktörler kapanıp maçı tutmak yerine güçleri oranında açık futboldan yana bir tavır sergiliyorlar. Hal böyle olunca stadyumları dolduran ve televizyon başındaki futbol izleyicisi her maçtan zevk alabiliyor. Bu takımların maçlarını izlerken, isimleri bilinmedik futbolcularının canla başla mücadele ettiklerine şahit olurken aklıma hep Şanlıspor geldi. Şanlıspor da mı kim? Melekler Ters Çalım Yemez adlı kitabı duymadınız mı? Peki ya Tuncay Günaydın ismini?
Hatıralarımızda yer alan bazı yazlar coşkuyla, sevinçle ve kırmızı beyazla özdeşleşmiştir. 2002 yazı böyle bir yazdır mesela. Dillere pelesenk olan “Ne Kosta Rika, ne de Çin, ne de sambacı Brezilya”dan “Arar buluruz izini, bilirsin zırdeliyiz biz.”e, mohikan saçından rakibin üstünden aşan gökkuşağı hareketine kadar birçok ayrıntı hala hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Saç tıraşlarından, okul kantinlerine kadar birçok şeyi etkileyen bir başka yazın ise 2008 yazı olduğunu söyleyebiliriz. Diken üstünde ve “biz bitti demeden bitmez” gibi deyimleri bize hediye olarak bırakan 2008 yazının üzerinden tam on altı yıl geçti ama hikayesi hala anlatılmaya devam ediyor. 2024 yazı da daha şimdiden onlardan aşağı kalmayacağının sinyallerini veriyor diyebiliriz. Ben bu yazıyı yazarken 2024 Avrupa Futbol Şampiyonasına katılan milli takımımız çeyrek finale çıkmıştı, belki siz bu satırları okurken yarı finale yükselmiş, kupaya göz kırpıyor bile olabiliriz. 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası, futbolun izlenecek bir şey olduğunu bizlere tekrar hatırlatan bir turnuva oluyor. Takımlar ve teknik direktörler kapanıp maçı tutmak yerine güçleri oranında açık futboldan yana bir tavır sergiliyorlar.
Maç izlerken akla gelen kitap
Turnuvanın dikkat çeken yanlarından biri de yetenek konusunda görece fakir takımların ortaya koyduğu mücadele oldu. Slovakya, Gürcistan ve Slovenya’nın gruptan çıkmaları sürpriz olduğu kadar belli oranda takım olmayı başaran ekiplerin yetenek noktasındaki eksiklerini bir şekilde tolere edebildiklerini görmemizi sağladı. Bu takımların maçlarını izlerken, isimleri bilinmedik futbolcularının canla başla mücadele ettiklerine şahit olurken aklıma hep Şanlıspor geldi. Şanlıspor da mı kim? Melekler Ters Çalım Yemez adlı kitabı duymadınız mı? Peki ya Tuncay Günaydın ismini? Tuncay Günaydın, yakından takip ettiğim öykücülerden biridir. İlk kitabından itibaren yolculuğuna şahitlik ettiğim Günaydın’ın, Türk edebiyatının öykü türünde istikrarla yazmaya devam eden eli yüzü düzgün kalemlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Melekler Ters Çalım Yemez, Tuncay Günaydın’ın üçüncü öykü kitabı. Günaydın, bu kitapta tematik bir kurgu ile bütün hikayeleri tatlı bir şekilde birbirine bağlamış. O tema ise adından ve kapağından anlaşılacağı üzerine futbol.
Gol atınca deli gibi sevilmeyen olur mu
Şanlıspor’un ilk on biri üzerinden bize on bir hikaye anlatan Günaydın, futbolun şaşasına, medyatikliğine ve ekonomik imkanlarına değil yenilgilerine, hayal kırıklıklarına ve hüzünlü tarafına odaklanıyor. Her biri kendi şahsına münhasır karakterlerden meydana gelen Şanlıspor, futbol dünyasındaki alışkanlıkları bozuyor, sonuçlara değil hikayelere eğiliyor, ışıltılı dünyada karanlıkta kalmışlara yer açıyor. Örneğin her takımda en havalı mevki olarak bilinen forvet formasını terleten Halil Yusuf, gol atınca bilindik forvetler gibi taklalar atmıyor, tribünlere koşup yumruk sallamıyor. Eski takımına gol atmış bir forvet gibi sadece iki elini havaya kaldırmakla yetiniyor. O da arkadaşlarının gol sevincine limon sıkmamak için. “Halil Yusuf, gol atınca deli gibi koşup bağırmayan cins bir ruh taşıyordu. Zaten iki isimli birinden futbolcu mu olur? Olsa olsa yazar veya şair olur. Halil Yusuf futbolcu olamadığı gibi yazar veya şair de olamayacaktı. Kategori dışında kalmak için çalım atıyordu.”
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Yarı amatör bir futbol kulübü olan Şanlıspor, bir sene yukarı lige çıkıyorsa, bir sene bir alt lige düşüyor. Takımın hikayesi bir asansörü andırırken biz okurlar takımın yapıtaşı futbolcuların hikayeleri arasında dolanmaya devam ediyoruz. Bu hikayelerin en ilginç olanlarından biri ise Rodrigo Ömer’in hikayesi. Babasına inat forvet değil kaleci olan Rodrigo Ömer, ne yapsa kendini babasına kabullendiremeyen bir karakter olması ile hayatın tam olarak merkezinden çıkıp geliyor. Baba-oğul meselesi Şanlıspor’un kalecisi Ömer’in de yakasını bırakmıyor. Gemi çalışanı olan baba, yolunun Arjantin’e düştüğü bir zaman sahilde top oynayanlardan birini görmüş ve onun büyüyünce adeta bir Maradona veya Messi olacağına bir şekilde kendini ikna etmiş biridir. Bu hayat, ne içine düşen oğlunu tıpkı Arjantin’de gördüğü ve geleceğine inandığı Rodrigo gibi forvet yapmak hayali ile bir ömür geçiren babaya, ne de kendi kendini var etmek için babasının gölgesinden sıyrılmaya çalışan ve bir türlü lakabıyla barışamayan Ömer’e yar olur. Elde kala kala hayal kırıklıkları, hüzünler, küslükler kalır. “Matematiği golleri sayacak kadar öğrenmiştim hiç değilse. Türkçe çok karışık bir mevzuydu. Hayat Bilgisi’nin içinde hayat yoktu. Rodrigo Ömer’den bir şey olmazdı.” Bir futbol hikayesinden beklemediğimiz kadar yenilgi, hüzün ve acı barındırır Melekler Ters Çalım Yemez. Günaydın’ın karakterlerine takımı bir yerden bir yere taşıyan efsanevi futbolcular diyemeyiz. Daha önceki kitaplarında olduğu gibi karakterlerini hep yenilgilerden seçen Günaydın’ın mottosu bir şarkı sözüdür adeta: “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir.” Şanlıspor’un üst üste goller yediği bir maçta tanıştığımız Ferhat’ın lakabı kapıdır. Ferhat, Ömer’in aksine lakabıyla barışık bir futbolcu olsa da etrafındaki defans arkadaşlarıyla pek uyumlu sayılmaz. Sürekli ofsayt uyarısı yapma ihtiyacı hisseder. Ona göre yan yana defans yapmak aynı kaderi paylaşmak gibi bir şeydir. Defansta verilen boşluklara melekleri yerleştiren, bunu yaparken de kitaba isim olacağının farkında olmayan içli bir karakterdir Ferhat. Göründüğü gibi sağlam değildir içi. Defanstaki boşluklardan önce içinde bazı boşlukları kapatmakla meşguldür. “Annemin adı melekti. Tedavisi mümkün olmayan kemik hastalığı vardı. İlkokula gidinceye kadar Melek dedim anneme. Sonraları melekle anne iç içe geçti. Futbola yeni ısınıyordum öldüğünde. Yokluğunu ancak melekler doldurabilirdi. Bütün zor anlarımda melekleri takviye kuvvet olarak hayal etmeye öyle başladım.”
Futbol keyfi edebi bir zevkle buluşabilir
Size uzun uzun Melekler Ters Çalım Yemez’i anlatmayacağım. İsimsiz futbolculardan kurulu ama takım dinamiğine sahip ülkelerin yükselişte olduğu Avrupa Futbol Şampiyonası yazında, hazır milli takımımız da hatıralarda yerini alacak güzel bir hikaye yazıyorken, finale giden yolda iki tur arasındaki boşlukları Melekler Ters Çalım Yemez ile çok şık bir şekilde doldurabilirsiniz diye düşünüyorum. Futbolu seviyorsanız, sadece kendi takımı başarılı olsun isteyenlerden değil, güzel oyundan yana tavır koyan gerçek bir futbol izleyiciyseniz, ucundan kıyısından edebiyatın tadını da almışsanız turfanda değil mevsiminde yetişmiş bu kitap size kendini mutlaka sevdirecektir zaten.