Kitapları ve filmlere uyarlanan romanlarıyla özellikle genç nesle ilham olan Endonezyalı Asma Nadia, dünya çapında “En Etkili 500 Müslüman” listesinde yer alıyor. Başörtüsüyle ülkesindeki Müslüman kadınlara öncü ve örnek olan Nadia, Türkiye'de "Endonezya'nın Şule Yüksek Şenler'i" olarak tanınıyor.
Yazar, yayıncı, yapımcı ve aktivist… Endonezyalı Asmarani Nadia Rosalba’yı tanımlayacak çok fazla sıfat var. Ama dünya onu “Asma Nadia” olarak tanıyor. Nadia, 50’nin üzerinde romanı olan bir yazar. Romanlarını kendi adını verdiği yayınevinden yayınlıyor. Aynı zamanda yazdıkları filmlere ve televizyon dizilerine uyarlanıyor. Aile üyelerinde kendisi gibi yazarlıkla ilgileniyor. Yazar Isa Alamsyah ile evli. Çocukları Adam Putra Firdaus ve Evamaria Putri Salsabila da anne-babalarının izinden gidiyor. Nadia, kendisi gibi yazar olan ablası Helvy Tiana Rosa ile birlikte ortak pek çok proje yürütüyor. Her ikisi de Endonezya’nın çok tanınan yazarlarından. Defalarca Ürdün’de bulunan Kraliyet İslami Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin ilan ettiği “En Etkili 500 Müslüman” listesinde yer almışlar. Beraber dezavantajlı çocuklar, kadınlar ve müslüman dünyasının sorunları için çalışıyorlar. Yoksul bir çocukluk geçirmişler. Okuyacak kitap bulamadıkları için annelerin pazardan dönmelerini merakla beklerlermiş. Kitap alacak paraları olmadığı için pazarda sebzelerin sarıldığı eski gazeteleri açıp okurlarmış. O gazeteler onların kitapları olurmuş. Bazen de büyük kitapçılara gidip kitapları izlerlermiş. Satın almaya değil de bakmaya gittikleri için zaman zaman onlara dükkandan çıkmaları dahi söylenmiş. Nadia o günlere dair bir anısını, “Sanırım Endonezya’daki en büyük kitapçılarından birine gitmiştik. Bu kez içeri girmeye cesaret edemedik. Vitrinden kitapçının içine bakıp kitapları izlemeye başladık. İçeride bir sürü kitap vardı. Kız kardeşime, ‘Büyüyünce o kitapları okuyabilir miyiz?’ diye sordum. O ise bana, ‘Biliyorsun kardeşim, bir gün o kitapları okumakla kalmayıp aynı zamanda yazarları biz olacağız. Onlar da kitaplarımızı yayınlayacaklar.’ Onun bu sözleri benim için büyük bir motivasyon oldu. Gördüğünüz gibi gerçeğe dönüştü” söyleriyle anlatıyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelen Asma Nadia ile Rami Kütüphanesi’nde düzenlenen 9. Istanbul Publishing Fellowship etkinliğinde buluştuk. Hararetli bir şekilde devam eden telif görüşmelerine minik bir ara verip sohbet etme imkânı bulduk.
Kitaplarımı ilham verici buldukları için okuyorlar
Asma Nadia, Rami Kütüphanesi’nde düzenlenen 9. Istanbul Publishing Fellowship etkinliğine Endonezya’daki yayınevi ile ilk kez katılmış. “Yayıncılar, genellikle yazarların temsilcisi oluyorlar. Ancak benim durumumda, kitaplarımı yayımlayan yayıncılar burada olmadıkları için onları temsil ediyorum” diyen Nadia, pek çok kitabını beraberinde getirmiş. Bu etkinliği kitapları ile birlikte kendi misyonunu farklı kültürlere sunma şansı verdiği için kıymetli bulduğunu söylüyor. Nadia, “Umarım kitaplarımı ilgi çekici bulurlar. Çünkü kitaplarımın özellikle İslam ülkelerinde çevrilip yayınlanmasını çok arzu ediyorum. Müslüman kadınlar hakkında yanlış önyargılar var. Benim kitaplarım popüler anlatı şekliyle bu önyargıları değiştiriyor” diyor. Zaman zaman kitaplarında başta kendi olmak üzere Müslüman kadınlara da naif eleştiriler, öneriler getirdiğini söyleyen Nadia, “Bunu okuyucuyu öfkelendirmeden, rahatsız edici olmadan yapmaya gayret ediyorum. Bilirsiniz bazen birisi bize anlatana kadar yaptıklarımızı fark etmeyiz. İltifatları kabul etmek kolaydır fakat eleştiri kabul etmek de pek kolay değildir. Bu yüzden kitaplarımda mesajlarımı iletmek için aslında kendi hatalarımı kullanıyorum. Böylece ahlaki bir ders verme veya vaaz verme olarak algılanmıyor. Endonezya’daki 24 yıllık kariyerim boyunca okuyucularım hiç mesaj verildiği hissine kapılmadan beni okudular. Mesaj verici yerine yazdıklarımı ilham verici buldukları için okumaya devam ettiler” açıklamasında bulunuyor.
İki şansımız vardı: annemiz ve kitaplar
Nadia’nın telif alışverişi için getirdiği kitaplar arasında ablasının yazdığı çocuk kitapları hatta kendi çocukluklarını anlattıkları bir kitap da var. “Kitaplara olan susuzluğumu ve nasıl yazar olduğumu biliyorsunuz” diyen Nadia çocukluğuna dair şunları aktarıyor: “Eskiden demiryolu hattının yakınında yaşıyorduk. Küçük evimizin demiryoluna uzaklığı 1,5 metre gibiydi. Çok fakirdik. İki şansımız vardı, biri annemiz diğeri de kitaplar. Ablam çocukluğumuzu yazdığı kitapta çocukken ne kadar çok hastalığım olduğundan, yedi yaşında beyin sarsıntısı geçirdiğimden bahsediyor. Akciğer ve kalp problemlerim var. Ayrıca vücudumda pek çok tümör vardı. Neyse ki ameliyat oldum şuan sadece 6 tane kaldı. Yani çocukluğumuzu anlattığı kitapta ilham veren çok şey var. Aslında bu kitap Endonezyalı tanınmış iki yazarın biyografisi.” Nadia, tam da bu sebeple özellikle hayatının anlatıldığı kitabın birçok dile çevrilmesini istediğini söylüyor, “Bu kitap pek çok çocuğa, özellikle hayallerinden ödün vermek istemeyenlere ilham olacak. Sınırlamalar ve engeller, gelecekte sahip olabilecekleri en yüksek hayali kurmalarına engel olmamalı. Çünkü diğerleriyle aynı haklara sahipler” diyor.
Filistin’deki Ramazan’ı düşünmek de içimi burkuyor
Müslümanlar olarak Ramazan’ı heyecanla bekledik ve kavuştuk. Nadia, Ramazan’ı bir ay boyunca Allah’ın pek çok nimet verdiği, inananları kendine yakın kıldığı, daha fazla iyilik ve ibadet yapma konusunda teşvik olduğumuz ve ailelerimizle bir araya gelerek iftar yapıp, sohbet ettiğimiz bir ay olarak tanımlıyor. “Ancak Filistin’deki Ramazan’ı düşünmek de içimi burkuyor. Soykırım devam ediyor ve maalesef hedef haline gelenlerin çoğunluğu çocuklar oluyor. Sadece Filistin’de değil, Yemen’de de çok sayıda insan hayatını kaybetti ve durum gerçekten zor” diyor ve 150 gün boyunca devam eden bu soykırımın insanlar için giderek normalleşmesinden rahatsız olduğunu ifade ediyor: “Bu acımasızlık 150 günden fazla devam ediyor. Bazı insanlar, bu durum karşısında umutsuz olduklarını ve yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını düşünüyorlar. Ancak, dünya genelindeki Müslümanlar için, yapabileceğimiz ne varsa yapmaya devam etmek önemli. Özellikle Ramazan geldiğinde, daha fazla yardım etmeyi, daha fazla iyilik yapmayı umuyoruz.” Nadia, geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’deki Endonezya topluluğuyla birlikte bir bağış toplama organizasyonuna katılmış. Geliri Filistin için kullanılmak üzere İstanbul’daki Endonezya toplulukları başta olmak üzere pek çok yerde yazı atölyesi düzenliyor.
Filmlerimizin toplumumuza bir katkısı olmalı
Aynı zamanda bir film yapımcısı olan Nadia yine ablası Helvy Tiana Rosa ile Filistin konulu ortak bir filme imza atmışlar. 2018 yapımı, Endonezyalı bir gazeteciyi konu alan “The Power of Love” filminin ikincisini bir sene sonra bu kez “Hayya: The Power of Love” olarak çekmişler. Film bu kez suçluluk duygusu ile boğuşan, sevgi ve inancın anlamanın peşinde olan gazeteci Rahmat’ın Filistin sınırındaki mülteci kampında insani yardım gönüllüsü olmaya karar vermesini anlatıyor. Bu bölgede Filistin’deki çatışmanın kurbanı olan, yetim ve masum bir kız olan beş yaşındaki Hayya ile tanışıyor. İzleyici Hayya’nin hikâyesi ile bir nebze olsun tüm Filistinli yetimlerin hikâyesine tanık oluyor. Film vizyona girmesi ile 2,7 milyarlık bir hasılat elde edilmiş ve bir kısmı Filistin’e bağışlanmış. Nadia, “Bu ilgi bana ve ablama daha fazla film yapmamız için motivasyon sağladı. Çünkü ben ve ablam diğer yapımcılarla aynı korkulara sahip değiliz. Film endüstrisinde karlı ve ticari filmler yapmakla ilgilenmiyoruz. Filmlerimizin toplumumuza bir katkısı olmasını istiyoruz. Hatırlamamız ve harekete geçmemiş gereken bazı konularda bu şekilde daha çok konuşmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu film daha sade ve mütevazi bir film ama umarım ruhu çok fazla izleyiciye ulaşır” diyor. Filmin özellikle gençler tarafından ilgi görmesi de Nadia’yı ayrıca memnun etmiş. Yetişkin ve orta yaşın bildiği ve duyarlı olduğu Filistin mücadelesinde genç neslin de bilmesiyle bir fark oluşturabileceğimize inanıyor, “Genç Müslüman nesillerimiz yaşananların farkına varır varmaz, umuyoruz ki onlar da Filistin’e yardım etme hayaliyle, Filistin’i yürekten severek büyüyecekler” diyor.
Endonezya’nın Şule Yüksel’i
Asma Nadia’nın Instagram hesabında tam 991 bin takipçisi var. Onu modern zamanların Endonezyalı Şule Yüksek Şenler’i olarak tanımlayabiliriz. Ülkesindeki genç kızları yalnızca başörtüsü için teşvik etmekle kalmayıp, Müslüman kadınlar için moda anlayışının da öncülüğünü yapıyor. Sohbetimiz arasında kendisine Şule Yüksek Şenler’i tanıyıp tanımadığını soruyorum. “Şahsen tanışmıyorum, bu benim pişmanlığım. Ama onun çok güçlü bir kadın olduğunu ve ülkesindeki Müslüman kadınların sorunlarını çözmek için çalıştığını biliyorum. Türkiye’deki Müslüman kadınlara pek çok konuda bir kapı açtığını duydum” diyor. Genç bir kızken başını örtmeye karar veren Nadia, “Aslında beni neyin harekete geçirdiğini bilmiyorum. Önce ablam başını örttü. İki hafta sonra da ben örtündüm. Lisede sınıfta hiç çıkarmadan başörtüsü takan ilk kişi bendim. O zamanlar öğrencilerin başörtüsü takmasına izin verilmediği için neredeyse okuldan atılıyordum” diyor. Konulan yasaklar karşısında başörtüsünden vazgeçmeyen Nadia, kendisi vazgeçmediği gibi çevresindeki arkadaşlarına da başörtüsünün öneminden, güzelliğinden ve Allah’ı hoşnut edecek bir ibadet olduğundan bahsetmeye başlamış. Çevresinde toplanan grup yavaş yavaş büyümüş ve lise üçüncü sınıfa geldiğinde başörtülü öğrencilerin sayısı 53’e ulaşmış.
300’den fazla okuma evi
Asma Nadia Yayınevi pandemi sonrasında basılan kitap miktarını azaltsa da faaliyete devam ediyor. Nadia, yayınevinde gönüllülerle birlikte çalışıyor. En önemli projelerinden biri de “Asma Nadia Okuma Evleri”. Gönüllüler bazen evlerinin garajını bazen oturma odalarını Nadia’nın gönderdiği kitaplarla bir kütüphaneye dönüştürüyorlar. Şu anda 300’ün üzerinde okuma evi olduğunu ifade eden Nadia, “Bu okuma evlerini büyük kütüphaneler gibi düşünmeyin. Bazıları çok çok küçük ama çocukların kitaba ulaşabilmeleri için varlar. Bazı yoksul aileler yiyecek için bile para bulamazken ‘Kitaba neden para verelim?’ diye düşünebilir. Biz o yoksul ailelerin çocuklarını kitaplarla buluşturuyoruz” diyor. Nadia aynı zamanda çocuklar için “KBM App for Kids” uygulamasını da hayata geçirmiş. Bu uygulama ile çocukları tehlikeli ve uygunsuz içeriklerden uzak tutarak yazı yazabilecekleri güvenli bir ortam sunuyor. Uygulama yakın zamanda piyasaya sürülecek. Ayrıca yaklaşık dört yıldır, haftalık bir Zoom programının sunuculuğunu yapıyor. Programın adı “Blajia Deripinta” yani “Yıldızlardan Öğrenmek”. Bu programda, Endonezya’dan ünlü yazarlar, yönetmenler, senaristler ve yayıncıları davet ediyor. Yazma süreci hakkında bilgi edinmek veya daha iyi bir yazar olmak isteyen herkes için eğitici içerikler sunuyor.