Savaş yıllarında cephe gerisinde kalan ve zorlu şartlarda hayat mücadelesi veren kadınların hikayesi Elif Mahir Metinsoy’un kaleminden Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Kadınları Gündelik Yaşamda Siyaset ve Mücadele adlı eserde ortaya konuluyor.
Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle sonuçlanan savaş hali 1911 Trablusgarp Savaşı ile başlayıp Balkan Savaşları, Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı ile devam ederek 1923’te sona ermiştir. Peş peşe yaşanan savaşlar hem Osmanlı Devleti’ni hem de Osmanlı toplumunu derinden etkiledi. On bir yıllık bu dramatik süreçte en mağdur toplumsal kesim ise yoksul, kimsesiz ve korumasız kadınlar oldu.
Savaş yıllarında cephe gerisinde kalan ve zorlu şartlarda hayat mücadelesi veren kadınların hikayesi Elif Mahir Metinsoy’un kaleminden Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Kadınları. Gündelik Yaşamda Siyaset ve Mücadele adlı eserde ortaya koyuluyor.
Yazarın doktora tezi olarak hazırladığı ve ilk kez 2017’de Cambridge University Press’ten çıkan kitap, Osmanlı-Türk kadın tarih yazımındaki eğitimli ve elit kadın yazarları, onların sosyal faaliyetlerini öne çıkarma yaklaşımının yerine, ilgi odağına yoksul, kimsesiz ve çoğu taşrada yaşayan kadınları yerleştiriyor. Topyekûn bir savaşın ağır yükünü taşımak zorunda kalan kadınların deneyimlerini görünür kılmayı amaçlayan çalışmada, onların yaşadıkları zorluklar ve bu zorluklarla mücadelelerini arşiv belgeleri, süreli yayınlar, hatıratlar hatta sözlü kültüre kadar yansıyan tüm yönleriyle ele alıyor.
AİLE SORUMLULUĞU KADINLARDA
Birinci Dünya Savaş’ında erkeklerin büyük bir kısmı seferberlik kapsamında silahaltına alınmış, bu da ailenin manevi sorumluluğunun yanı sıra maddi sorumluluğunun da kadınlara kalmasına sebep olmuştur. Savaş boyunca erkekler cephede savaşırken kadınlar da cephe gerisinde yaşam mücadelesi vermekteydi. Bu dönemde sayısı son derece az olan kentli, eğitimli ve çoğunlukla da varlıklı ailelerden gelen Osmanlı kadınları dernekler kurup çeşitli sosyal faaliyetleri organize ettikleri bilinmektedir. Buna karşılık kadınların daha büyük bir kısmını oluşturan yoksul, köylü, eğitimsiz ve emekçi kadınların savaş döneminde yaşadıkları hayat mücadelesi önem taşımaktadır.
Savaş boyunca yaklaşık üç milyon erkeğin silah altına alınması gündelik yaşamda kadınların pek çok zorlukla baş başa bırakmıştır. Savaşın getirdiği göç, salgın hastalık, yoksulluk, gıda sıkıntısı, enflasyon, karaborsacılık ekonomik ve sosyal hayatı olumsuz etkilemiştir. Asker ailesi olan kadınlar ülkenin içinde bulunduğu iktisadi bunalım etkisiyle kendilerine verilen cüzi maaşlarını eksik ya da geç bazen de hiç alamadıkları bu sebeple de hükümete çektikleri telgraflarla kendilerine yardım edilmesini talep ediyorlardı. Devlet daireleri ve asker alım şubeleri önünde protestolarda kadınlar talep ve şikayetlerini belirterek zor duruma düştüklerini ve aç kalmamak için maaşların ödenmesini istiyorlardı.
Osmanlı’da kadınların geçimlerini sağlamak için çalışacakları işlerin ve istihdam olanaklarının yetersizliği onları güç durumda bırakmıştı. Yoksulluk, işsizlik ve kimsesizlik gibi sebeplerle toplumda sosyal çöküntü meydana gelmiş kötü yola düşen kadınların sayısında önemli bir artış yaşanmıştır. İstanbul’da fuhuş ve buna bağlı olarak zührevi hastalıkların yaygınlaşması kamuoyunda tepki çekmiş devrin gazetelerine ve anlatımlara sık sık konu olmuştur.
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLÜNDE DEĞİŞİKLİK
Kadınların geçim derdine derman olmak ve yardım faaliyetlerinde bulunmak üzere Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Şubesi, Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti, Türk Kadınları Biçki Yurdu, Osmanlı Kadınlarını Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi gibi çeşitli hayır kurumları kurulur ve kadınların sorunları giderilmeye çalışılır. Geçimini temin etmek zorunda olan on binlerce kadına hem iş hem de barınma imkânı sunan Osmanlı Kadınlarını Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi (1916-1923) böylelikle hırsızlık, dilencilik, fuhuş gibi toplumsal sorunları önlemeye de gayret göstermiştir.
Savaş yıllarında şehirlerde yaşayan kadınlar öğretmen, hemşire, tüccar, memur, terzi, tezgâhtar, işçi hatta çöpçü olarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Taşradaki kadınlar ise ellerindeki kısıtlı imkanlar ve ağır vergilere rağmen toprağı ekip biçerek zirai faaliyetlerin devam etmesinde çaba sarfettiler. Kadınların savaş şartları nedeniyle daha önce sadece erkeklere ait mekanlarda ve işlerde yer almaya başlamalarıyla birlikte toplumsal cinsiyet rollerinde ve ilişkilerinde de büyük değişiklikler yaşanmaya başladı.
Kadınlar hayatta kalabilmek ve ekonomik anlamda özgürleşebilmek için mücadele verdiler. Her iki alandaki mücadeleleri savaş yıllarında Osmanlı Devleti’nde gündelik siyasetin önemli bir parçası oldu. Asker aileleri, milli kültürü yeniden üreten anneler, iş gücünün bir parçası işçiler ya da tarım yapan köylüler olarak kadınlar savaşın hem başlıca mağduru hem de en önemli aktörleri arasında yer aldı.
Kitap, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı topraklarında yaşayan kadınların gündelik hayatlarını idame ettirebilmek için giriştikleri zorlu mücadeleyi gözler önüne sererken aynı zamanda sadece savaşa destek olmaları sayesinde değil, protesto, mücadele ve direnişleriyle de devleti onları dikkate almaya ve sorunlarını çözmeye zorladığına dikkat çekiyor.