Karadağ’ın Adriyatik kıyısında yer alan tarihi şehir Kotor, vizesiz bir şekilde gezilebiliyor.Türkiye’den uçakla yalnızca bir saat yirmi dakika uzaklıktaki bu şehri gezerken surlarında dolaşmayı ve tekne turu yapmayı ihmal etmeyin.
Bu hafta Türkiye’den uçakla bir saat yirmi dakika uzaklıkta, hâlâ vizesiz gidilebilen Karadağ’ın Adriyatik kıyısında, Kotor Körfezi’nin içindeki tarihi, güzel şehri Kotor’dan bahsedeceğim. Yazıya böyle sakin bir giriş yapmış olsam da Kotor benim birkaç kez gitmeme rağmen her aklıma gelişinde heyecanlandığım, hala sevdiklerimle ve özellikle kara yoluyla tekrar tekrar gitme hayali kurduğum bir yer. 1979 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki bu bölge, bir nehir kanyonunun çökmesi ve birbirine bağlı dört körfez halinde kıyıya uzanmasıyla oluşmasına rağmen görsel olarak bir fiyorta benzediği için Avrupa’nın en güneyindeki fiyort olarak adlandırılıyor. Kotor’da tekne turuna çıktığınızda Alpler’in kıyısında bir gölde ya da Norveç’te olduğunuzu düşünürken, Akdeniz güneşi size aslında nerede olduğunuzu hatırlatıyor.
Kotor Körfezi’nde gezilecek ve özellikle bir deniz tatili için önerilebilecek çok yer var ancak ben bu yazıda Kotor şehrinde görülecek yerleri anlatacağım.
Size ait olandan vazgeçmeyin
Kotor Eski Kenti benim için yeşil panjurlu kum rengi tarihi evleri (evlerin çoğu artık butik oteller elbette), restoranları, el yapımı ilginç ürünler satan dükkanları, yağmur yağdığında cilalanmış gibi parlayan Arnavut kaldırımları, surların içinde bozulmamış yapısı, surlardan çıkınca hemen ayağımı sokabileceğim denizi ile bu bölgede en sevdiğim yerlerden biri. Kent merkezinde kendimi bazen Dubrovnik’te, bazen Como Gölü’ndeki kasabalardan birinde gibi hissediyorum ama her ikisinden de daha otantik ve daha sıcak bir hissi var Kotor Kent Merkezi’nin.
Surlarla çevrili Kent Merkezi’ne girmek için kuzey, güney ve batıda sahil tarafı kapıları mevcut. Sahil kapısından girerken Tito’nun sözü sizi karşılıyor, “Size ait olmayanı istemeyin, size ait olandan vazgeçmeyin.”
Eski Kent Merkezi, araç trafiğine kapalı. Özellikle öğlen saatlerinde cruise gemilerinden inen turistlerle dolup taşıyor. Buna rağmen tarihi dar sokakların içinde yürümek, küçük meydanlardan birinde bir kafede oturup sadece başka bir şehre değil, başka bir zamana seyahat etmişsiniz hissiyle etrafı seyretmek çok keyifli.
Hırvat katoliklerinin kilisesi
Karadağ’da nüfus yoğunluğu Karadağlıların olsa da Hırvatlar, Sırplar, Boşnaklar ve Arnavutlar da yaşıyor. St. Tryphon Katedrali, Hırvat katoliklerinin kilisesi. Eski Kentte, Romanesk mimari ile yapılmış en büyük yapı olan katedralde Aziz Tripon’un kemikleri ve ekmek kabı, gümüş sandık gibi çok sayıda kutsal sayılan emanet sergileniyor.
Hep hareketli hep kalabalık
Eski Kent Merkezi’ne Deniz Kapısı’ndan girer girmez bu Silahlar Meydanı’na da girmiş oluyorsunuz. Burası Eski Kentin Ana Meydanı da denebilir. Belediye binası, Bizanti Sarayı, Beskuca Sarayı gibi tarihi binalarla çevrili meydanda ayrıca 16. yüzyıldan kalma bir saat kulesi bulunuyor. Hep hareketli ve kalabalık bu meydan, yukarıda bahsettiğim kahve molasını vermek ve kruvaziyer gemilerden akan insanları seyretmek için ideal. Uzun süre Venediklilerin yönetiminde kalmasının etkisiyle, burada kendinizi Venedik’teki sokaklardan birinde gibi hissetmeniz mümkün. Meydandaki Saat Kulesi’nin önünde bulunan Utanç Anıtı, hapishane bulunmayan şehirde rivayete göre suçluların, halk önünde utandırılmak için getirildikleri yüzleşme yeriymiş.
Denizcilik ve kedi müzesi
“Maritime Museum” isimli denizcilik müzesi 3 katlı küçük bir müze. Müze binasının kent merkezi diğer binalar gibi yeşil panjurları var ve onlardan farklı olarak binanın önünde eski büyük bir denizcilik çapası ve gülle mevcut. Müzede yalnızca ülkenin denizcilik geçmişine ait değil, kültürel birçok parça da sergileniyor.
İki odalı bu küçük ve çok şirin Kedi Müzesi’ne özellikle kedileri seviyorsanız mutlaka uğrayın. Hem ilginç bir yer hem de kedileri içeren tarihi madalyonlar, tablolar, kartlar, pullar vs görmüş olacaksınız.
Eski Kent Merkezi’nde ayrıca Aziz Nikola ve Aziz Luka Kiliseleri bulunuyor.
Surların en yüksek noktasında bir kale
Kotor Eski Kent Merkezi’ni çepeçevre saran surların içerisinde yürümek mümkün ve Kotor’a gelince bence mutlaka yapılmalı. Surların içerisinden hem limanın hem de dağların manzarasını birlikte seyredebilirsiniz.
Surların en yüksek noktasındaki San Giovanni Kalesi’ne çıkmak için tam 1.300 basamak tırmanmak gerekiyor. Sayı kulağa korkutucu gelse de hem merdivenlerin yassı olması hem sürekli manzaraya bakmak için durmanız nedeniyle bence, tırmanış o kadar da zorlu değil. Kaleye tırmanmak bir saate yakın sürüyor ve zorlu olsaydı da kesinlikle buna değerdi. Yukarıdan görülen manzara neredeyse bütün Kotor tanıtımlarında görülen manzara. Hayatımda gördüğüm en güzel gün batımlarından birkaçını gördüğüm manzara aynı zamanda. Buraya mutlaka çıkın. Zirveye kadar çıkmak istemezseniz, en azından tırmanışın yarısında sizi karşılayacak olan Our Lady of Remedy Kilisesi’ne kadar çıkıp, körfezin muhteşem manzarasını izlemeden Kotor’dan dönmeyin.
Dünyanın en virajlı yollarından Serpentine Yolu
Kotor’a Türkiye’den kendi aracınızla geldiyseniz ya da Podgorica Havalimanı’ndan araç kiraladıysanız (ki bence buraları araçla gezmek en rahat yol bu), Kotor Körfezi’nden Lovcen Dağları’na çıkan 38 kilometrelik bu yolu mutlaka görmenizi öneriyorum. Deniz seviyesinden 915 metre yükseğe çıkılan bu dar yol, tam 25 keskin virajı ile dünyanın en virajlı yollarından biri olarak kabul ediliyor. Zirvede en güzel Kotor Körfezi manzaralarını izleyebileceğiniz bir gözlem noktası var. Deneyimli bir sürücüyseniz hem sürüş deneyimi hem de yol boyu ve yolun sonunda göreceğiniz manzaralar için bu yola mutlaka çıkın. Benim için burası da Kotor’da yapmadan dönmeyin diyebileceğim bir aktivite.
Aklınızda olsun
*Kotor Körfezi’nin tamamını gezmek için gereken süre değişiyor. Yaz mevsiminde deniz tatili de yapmak için gidiyorsanız buralara en az bir hafta ayırmanız gerek. Ancak Kotor şehri ve etrafını gezmek için 3 günlük bir ziyaret de yeterli olur.
*Kotor’a gitmek için bence en güzel zaman mayıs ve eylül ayları. Bu aylarda turist yoğunluğu hala fazla olsa da temmuz-ağustos aylarına göre azalmış oluyor. Adriyatik kıyıları öyle güzel ki, denize girme niyetiyle gelmeseniz bile girmek isteyeceğiniz kesin gibi. O nedenle yanınızda deniz kıyafetleriniz mutlaka olsun.
*Kotor’da özellikle kaleye tırmanırken yürüyüşe uygun ayakkabılar giyin, yanınıza mutlaka su ve atıştırmalık bir şeyler alın. Zirvede ve tırmanış boyunca su satanlar var ancak fiyatlar normalin iki üç katı.
*Kotor Körfezi çevresinde 45 kilometrelik bir bisiklet rotası ve bu rota üzerinde tur veya bisiklet kiralama hizmeti veren firmalar mevcut. Zamanınız varsa körfezi keşfetmek için mutlaka öneririm.
*Kotor Körfezi’nde denize girmek için harika yerler var, oraları sayfa yetmediği için yaz yaklaşırken tekrar yazacağım inşallah. Fakat Kotor’a deniz tatili için gitmeseniz de eski kentin çıkışındaki otoparkın önünden kalkan tekne turlarına mutlaka katılmanızı öneriyorum. Özel tekne kiralamanız da mümkün. Turlarda bir saatten sekiz saate kadar seçenekler mevcut. Bir saatlik turlarda Our Lady of the Rocks ile Perast’ı görmek mümkünken, uzun turlarda Kotor Körfezi’ni de için alan Boka Körfezi’nin tamamını tekneyle gezebilirsiniz.
*Son olarak esasen bir koy olduğu için bu havuz gibi sakin denizden Kotor’u, Our Lady of the Rocks Adası’nı görmek için kano veya paddleboard kiralayabilirsiniz.