Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatların Rus tanklarına karşı Ukrayna ordusuna faydası olacağında şüphe yok ama zararları faydasının çok fevkinde olacak. Savaş sahası Ukrayna. Mühimmatları kullanan askerler, bu ülkede yaşayanlar, toprak ve su kimyasal, radyoaktif maddelerden zarar görecek.
“Sağlığı ve çevreyi olumsuz etkilediğini bilmemize rağmen, uranyum içeren silahları her zaman kullanacağımızı bilmemiz gerekir. Çünkü çok etkililer. Uranyum içeren silahların sağlığa ve çevreye etkileri konusuyla fazla ilgilenmemeliyiz.” Pentagon’un Seyreltilmiş Uranyum Temizleme Projesi Başkanı Dr. Doug Rokke’ye verilen talimat bu şekildeydi.
Rokke “Kral Çıplak” dedi
Dr. Rokke, Birinci Körfez Savaşı sonrasında ekibi ile birlikte bir taraftan radyasyonlu ve zehirli kimyasal parçacık içeren malzemeleri savaş alanından topluyor ve ABD’ye geri gönderiyor, gönderdiklerinden daha fazlasını da Suudi Arabistan çöllerine ‘tehlikeli olmayacak’ şekilde gömüyordu.
Bu işlemler esnasında özel elbise giydikleri ve maske taktıkları halde kendisi ve ekibinin radyasyon ve kimyasal parçacıkların etkisine maruz kaldıklarını (kontaminasyon) söylüyor Dr. Rokke.
Dr. Rokke’yi internet taramalarında kolay bulamıyorsunuz. Hatta kendisine itibar suikastı yapılan paylaşımlara da rastlıyorsunuz. İnternetteki konuşmalarını dinlediğinizde neden tecrit edildiğini hemen anlıyorsunuz. Çünkü ABD ve Seyreltilmiş Uranyum (SU) seviciliği yapanların retorikleri aleyhine konuşuyor ve SU’nun bizzat yaşadığı zararlarını ince detayları ile anlatıyor.
Dr. Rokke, netice olarak SU ile ilgili “Savaşta uranyum silahları kullanan herkes, bunun Tanrı’ya karşı suç olduğunu, insanlığa karşı suç olduğunu anlamak zorunda” vurgusunu yapıyor röportajlarında.
Ukrayna Savaşı’nda yeniden gündeme geldi
Seyreltilmiş uranyumun yeniden gündeme gelmesi Rusya’nın Ukrayna’da savaş başlatması ile oldu. İngiltere, Ukrayna’ya SU’lu mühimmat vereceğini açıklayınca yeniden gündeme geldi ama yeterince tartışıldığı söylenemez.
Ukrayna Savaşı detayına girmeden seyreltilmiş uranyumu biraz tanımakta fayda var.
SU, aslında nükleer silah yapmak için ya da yakıt üretmek için zenginleştirilen uranyumdan geriye kalan posadır. Radyoaktivite düzeyi normal uranyumdan %40 daha düşük ama yoğunluğu çok yüksektir. Öyle ki kurşundan 1,7 kat daha yoğundur.
Mühimmat olarak kullanımından önce nükleer atık olarak depolanmış ama özelliklerinden dolayı zırh delici ve zırh güçlendirici olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Nükleer enerji ya da nükleer silah yakıtı üreten ülkelerde çokça bulunmaktadır. Çünkü bir ton doğal uranyumu zenginleştirirken sadece 7,2 kilogram zenginleştirilmiş uranyum elde edilmekte kalan ise SU olarak kalmaktadır.
SU, oldukça yoğun, yüksek ısı ve basınçta kendiliğinden yanabilen, herhangi bir zırha saplandığında daha yırtıcı bir hal olan bir maddedir.
SU’lu mühimmat zırh gibi sert objelerle temas etiğinde içinde nüfuz etmekte ve bir toz bulutu ile patlamaktadır. Çıkan çok ince toz bulutu zehirli olup radyasyon düzeyi düşüktür.
Dayanıklılığı ve öz kütlesi çok yüksek olduğundan dolayı savunma sanayinde mermi, havan topu, tank topu ve tank zırhı yapımında kullanılmaktadır.
SU’lu mermiler zırhları delmekle kullanılmakta, SU’dan yapılan zırhlar diğerlerine göre çok daha dayanıklı olmaktadır.
İngiltere Savunma Bakanlığı SU’lu füzelerin ABD ile birlikte 1970’li yıllarda üretildiği bilgisini veriyor.
ABD’nin SU’lu mühimmat üretiminde eskiden beri öncü rolü oynadığını belirtmekte fayda var. 1970 yıllarda seyreltilmiş uranyumlu zırh delici mermiler ve aynı şekilde SU ile güçlendirilmiş tank zırhları üretmeye başladı. Diğer taraftan, “tank katili” olarak bilinen A-10 jetlerinde kullanılan mühimmatlarda da SU kullanmaya başladı. ABD’nin bu çabalarının Rusların tanklar için ürettiği zırhları delmek amacıyla olduğu ve araştırmacılarının SU’da karar kıldıkları anlaşılıyor.
İsrail’in 1973 savaşında SU’lu mühimmat kullandığı bilgilerine bakılacak olursa ABD’nin 70’li yılların başlarında bu mühimmatları üretmiş olmaları gerekiyor.
Açık kaynaklardaki veriler itibarı ile ağırlıklı olarak iki Körfez Savaşı’nda bu silahların Irak üzerinde (kısmen Kuveyt) yoğun bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Birinci Körfez Savaşı’nda 290 ila 800 ton ikincisinde ise bunun iki katı SU kullanıldığı bilgisi var açık kaynaklarda.
Dolayısıyla, Irak’ın büyük ölçüde, Kuveyt’in ve Suudi Arabistan’ın görece yüzlerce ton SU kullanımıyla hem kimyasal zehir olarak hem de düşük olduğu söylense de radyasyonla kirlenmiş olduğunu görüyoruz. Dr. Rokke boşuna “Irak bir toksik çöplük durumunda” demiyor. Daha da kötüsü temizlenmeyen ve açıktaki kirli bölgelerin 4,5 milyar yıl etkisini sürdüreceğini söylüyor.
Anlaşılan, ABD başta bir temizleme ekibi oluşturup bunu telafi etmeye çalıştıysa da oldukça pahalı olması sanırım bu temizlik faaliyetlerinin durdurulmasında etkili olmuş gibi gözüküyor.
Ayrıca, bu silahları kullanan kendi personelinin de kimyasal zehirlenme ve radyasyon kirlenmesine maruz kaldığını da görmüş olmalılar.
Gerçi gerek ABD ve gerekse de İngiliz yetkililer SU mühimmatlarının zararsızlığı üzerinde ağız birliği ediyor, bu iddialarını uluslararası kurumların raporları ile desteklemeye çalışıyorlar ama biz onların yalancı olduğunu, yalanlar üzerinden Irak’a girdiklerini Colin Powell gibi en üst düzey yetkililerinin ağzından duyduk.
Kendi toplumlarında oluşacak tepkinin boyutunu tahmin edemedikleri için iddialarına devam ediyorlar ama Dr. Rokke gibi birisi çıkıp gerçekleri haykırabiliyor.
1999’da Kosova Savaşı’nda da yaklaşık 11 ton SU’lu mühimmat kullanılmış. ABD yine burada da SU’nun insanlar ve çevreye zararlarını görmezden gelse de mesela Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova NATO ittifakının kullandığı mühimmattan “Yugoslavya’da kanser vakalarının hızla attığını” öne sürüyor.
Afganistan’da ve diğer bazı yerlerde SU mühimmat kullanıldığı ile ilgili iddialar da var. Mesela 2004-2014 yılları arasında başkanlık yapan Hamit Karzey ABD ve NATO’yu ülkeyi “nükleer bileşen” içeren bombalarla kirletmekle suçlamıştı. ABD’li yetkililerden karışık tepkiler gelmişti.
Bu dosya da açılırsa ABD’nin birçok kirli çamaşırı dökülür ama zaman ve mekân buna müsait gözükmediği gibi ABD’ye kabul ettirip hesap sormak da mümkün değil.
Seyreltilmiş Uranyum hedefindeki Ukrayna
Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatlar, İngiltere’nin Mart 2023 sonlarında Ukrayna ordusuna zırh delici SU’lu mühimmatlar vereceğini ilanı ardından yeniden tartışılmaya başlandı ve çok geçmeden Rusya başkanı Putin’den, İngiltere’nin söylediğini yapması durumunda Rusya’nın aynı şekilde cevap vereceği tepkisi geldi.
Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatların Rus tanklarına karşı Ukrayna ordusuna faydası olacağında şüphe yoktur ama Irak örneğinde olduğu üzere zararları faydasının çok fevkinde olacaktır.
Öncelikle savaş sahası Ukrayna topraklarıdır ve dolayısıyla SU kullanımının kimyasal ve radyoaktif tüm zararları, mühimmatları kullanan askeri personelden, bu topraklar ve üzerinde yaşayanlara, bizzat toprağın kendisi ve sulara olacaktır. Yani tam bir “ekini ve nesli yok etme” durumu.
Zararlar sadece Ukrayna ile de sınırlı kalmayacaktır. Ukrayna’nın dünyanın önemli ekmek sepetlerinden birisi olduğu hatırlanacak olursa, kirlenmiş toprak üzerinden alınan mahsul ile o tahılları ithal eden ülkelere de zararı ulaşacaktır.
İngiltere’nin SU’lu mühimmat konusunu gündeme getirmesinin Ukrayna Savaşı’na stratejik zararı da olmuştur ve savaş sahasının genişleme potansiyelini artırmıştır.
Rusya, Beyaz Rusya ile taktik nükleer silahların bu ülkeye konuşlandırılması üzerine anlaşmış ve konuşlandırma tamamlanmıştır. Yani, Rusya SU fırsatını iyi değerlendirmiş ve Doğu Avrupa’ya doğru önemli bir nükleer adım atmıştır.
Zararları
Seyreltişmiş uranyum mühimmatı kullanımı ile ilgili iki farklı yaklaşım görüyoruz. Bir tarafta fazla bir zararı olmadığını öne süren SU sevici üretici devletler. Diğer tarafta ise yaygın, çok boyutlu zararından bahseden çevreler. Konu ile ilgili fazla bir literatür olmaması dikkat çekici.
SU’lu mühimmatı kullanan ve üretimde öncü özellikle ABD ve İngilteer’de kullanımın zararlarını örtbas etme çabası göze çarpıyor.
SU’nun yaygın zararlarından bahseden çevreler ise SU’nun kimyasal zehirleyiciliğinin radyoaktiviteden daha önemli olduğuna vurgu yapıyorlar. Bu çevreler kimyasal toksinler ve radyasyonun insan sağlığı üzerinde ve çevrede özellikle de toprağın kirlenmesinde etkili olduğunu savunuyorlar. Topraktaki kimyasal ve radyolojik kirlenmenin gıda zincirini etkileyeceğinden bahsediyorlar. Analizin başında ismini geçirdiğimiz Doug Rokke ise, kullanan ve etkilenen insanlara ve çevreye büyük zarardan bahsediyor.
Sonuç
Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatı ilk üreten ve ilk kullananlar ABD ve İngiltere oldu. İki Körfez savaşında yüzlerce ton SU’lu mühimmat kullandılar. Kullanımla ilgili zararları örtbas gayreti içinde oldular ve şimdiye kadar da bunda başarılılar. Ama bundan insan ve çevrenin oldukça olumsuz etkilendiği ve bir temizlenme söz konusu olmadığı için uzun yıllar da zararın süreceği bir gerçek.
ABD’nin üretimi sonlandırmaya başlaması iyi haber ama seyreltilmiş uranyuma sahip ülkelerin SU’lu silahlar geliştiriyor olması gelecekteki savaşlarda daha yaygın kullanılacağı ve dolayısıyla zararlarının içindeki insanlarla birlikte daha fazla bölgeye yayılacağı manasına geliyor.
SU’lu mühimmat üreten ülkeler
Uluslararası Uranyum Silahlarını Yasaklama Koalisyonu’na göre ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa, Pakistan ve Hindistan nükleer silah olarak sınıflandırılmayan seyreltilmiş uranyumlu silahlar üretiyorlar.
ABD SU’lu mühimmat üretimi, kullanımı ve ihracında açık ara önde gözüküyor. Şu da var ki, bu mühimmatlardan kurtulma sürecini de başlattığı bilgileri var. Üretim ve kullanıma hazır SU mühimmatının çeşitliliği göz önüne alındığında, Çin muhtemelen dünyadaki en büyük SU cephaneliklerinden birine sahip.
SU ithalatçıları
Kendi SU mühimmatını üretmeyen/üretemeyen, bunları üretici ülkelerden temin ülkeler ise İsrail, Yunanistan, Tayland, Tayvan, Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır, Kuveyt, Ürdün ve Umman’dır. Tüm ülkeler silah anlaşmalarını açıklamadığından bu listeye eklenecek başka ülkeler olması da muhtemeldir.