Danıştay’ın 2 Temmuz’da vereceği Ayasofya kararına günler kala Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu’ndan çarpıcı açıklamalar geldi. Ayasofya’yı müzeye çeviren kararnamedeki imzanın Atatürk’e ait olmadığını, kararın Resmi Gazete’de yayınlanmadığını, 1948’de ilk kararname ile çelişen başka bir kararnamenin ortaya çıktığını anlatan Halaçoğlu, Fatih’in vakfiyesini inkâra kadar işin ileri götürüldüğünü belirterek, “Belgeler ortada bir sahtekârlık olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
Danıştay’ın 2 Temmuz’da vereceği Ayasofya kararına günler kala Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu’ndan çarpıcı açıklamalar geldi.
Yeni Şafak’a konuşan Halaçoğlu, Ayasofya’nın sahte belge ve imza ile camiden müzeye çevrildiğini söyledi. Halaçoğlu, Ayasofya’yı müzeye çeviren kararnamedeki imzanın Atatürk’e ait olmadığını, Resmi Gazete’de yayınlanmadığını, 1948 yılında ilk kararname ile çelişen başka bir kararname ortaya çıktığını aktardı. İşte Halaçoğlu’nun açıklamalarından satır başları:
1931 yılında ABD’li Thomas Whittemore Türkiye’ye gelerek, Ayasofya’da bulunan mozaiklerin çıkarılması için izin istedi. 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen tarafından 9 kişilik bir komisyon kuruldu. İstanbul Müzeler Müdürü Aziz Ogan, Tahsin Öz, Osman Ferit Bey bir de Alman Profesör Erkhard Ungar vardı. Bunlar bir rapor hazırladılar. Raporda şu tavsiyelerde bulundular. Caminin müze haline getirilmesi için Thomas’ın çalışmaları bitirilmelidir. Dış kısımlar, kapı pencereler tamir edilmelidir dediler. Son cemaat mahallinin teşhir edilecek hale getirilmesini istediler. Bakın son cemaat mahalli diye vurguluyorlar. Camiye bitişik kimsesizler yurdunun yıkılmasını istediler. Aslında bu Fatih’in kurduğu medrese idi. Avlu tanzim edilerek açık müze yapılmalıdır. Caminin ibadet kısmı ileride tekrar ibadete kapatılarak müze haline getirilmelidir diyorlar. Son maddeye Alman Profesör Ungar karşı çıkıyor ve “Hayır cami olmalı kalmalıdır” diyor.
Caminin kapatılması talebini Abidin Özmen’e soruyorlar. “Haddini aşmış bunlar. Biz hem müze hem ibadethane olmasını arzu ediyoruz” diyor. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da rapordaki “Ayasofya tümüyle müze yapılmalı” ifadesine Mustafa Kemal’in tepki gösterdiğini ifade ediyor. “Ona sorduğumuzda olamaz böyle bir şey. Bizim hedefimiz böyle bir şey değil” diyor. Atatürk’ün 1935 yılında müzeyi gezdiğini söylüyorlar. Caminin içi değil avlu kısmı müze olarak açılıyor, Atatürk orayı geziyor. Hiçbir haberde binanın içini gezdi demiyor.
- Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi ile ilgili planların yapıldığı dönemde 1934’te, Maarif Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bir yazı yazarak Ayasofya’nın vakfiyesi olup olmadığını soruyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü ise o tarihte Ayasofya’nın vakfiyesinin olmadığını belirtiyor. Oysa Ayasofya’nın vakfiyesi var ve özel olarak saklanıyor. Ayasofya munzam bir vakıftır. Yani satılması, parçalanması, başkalarına devredilmesi kanunen yasaktır. Azınlık vakıflarının malları iade eden devletimiz, Ayasofya’nın mallarını iade etmeli ve camiye dönüştürmelidir.
O kararname uydurma
Ayasofya’nın müze yapılmasına dayanak gösterilen kararname uydurma. 1924 Anayasası’na göre kararnameler Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girer. 24 Kasım 1934 yılında yayınlandığı iddia edilen kararname Resmi Gazete’de yok. “2762 sayılı Vakıflar Yasası’na göre bu konudaki bazı kararnamelerin yayınlanma mecburiyeti olmadığı” iddia ediliyor. Bu Yasa 5 Haziran 1935’te çıktı. Yani bu yasa maddesi bahse konu 24 Kasım 1934 yılında yayınlanan kararnameyi kapsamaz.
Soyadı Kanunu, 27 Kasım 1934’te Resmi Gazete’de yayınlandı. Mustafa Kemal de Atatürk soyadını aldı. Yani o Mustafa Kemal o tarihten önce Atatürk soyadını kullanamaz. Bahse konu kararnamede ‘Atatürk’ soyadı yer alıyor. Hem de Atatürk’ün resmi imzalarda kullanmadığı büyük ‘a’ harfi ile. Bu imza ile ilgili benim kanaatim, Ayasofya ile heyetin raporu bakanlar kurulunda imzaya açıldı. Bakanlar imzaladı Atatürk’ün önüne getirildi. Ancak Atatürk imzalamadı bu yüzden de Resmi Gazete’de yayımlanamadı. Atatürk’ün ölümünden sonra da bir el onun imza denemelerinde kullandığı imzayı attı.
Birbiri ile çelişen 2 kararname var
- O dönem camiler Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıydı. 1948 yılında Milli Eğitim Basımevi tarafından bir kitap basılıyor. “Eski eserler ve müzelerle ilgili kanun nizamname ve emirler” başlıklı bir kitap. Milli Eğitim Bakanlığı Şube Müdürü olan Nurettin Can tarafından yazılıyor. Bu kitabının 61 ve 65. sayfaları arasında bir kararname var. Ancak bu bilinen kararnamenin aynısı değil, ifadeler başka. Ortada bir sahtekarlık olduğu anlaşılıyor.