Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, TVNET'te Faruk Aksoy ve Hüseyin Likoğlu’nun sunumuyla gündemdeki meseleleri yanıtladı. Erbaş, 28 Şubat döneminde Türkiye'deki din eğitimlerinin kısıtlandığını belirterek, "28 Şubat sürecinde en büyük sıkıntıyı din eğitimleri yaşadı. 28 Şubat sürecinde din eğitimlerindeki özgürlüklerimiz kısıtlandı. Devletin yasaklamasına rağmen merdiven altı dediğimiz bazı cemaat ve gruplar din eğitimine başladı" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, TVNET'te Faruk Aksoy ve Hüseyin Likoğlu’nun sunumuyla gündemdeki meseleleri yanıtladı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
Diyanet İşleri'ndeki çalışmalarımızda, bütün camiilerimiz çocuklarımıza dersler veriyor. Gündüz saat 11'den yatsı namazına kadar çalışmalar yapıyor. Vatandaşlarımıza buradan sesleniyorum, camilerimiz sadece namaz kılmak için açılıp kapanılan yerler değil, bunu sizler önleyeceksiniz, vatandaşlarımız böyle olmaktan camilerimizi kurtarmalı. İmamlarımızı adeta zorlamalı, yani ben geldim camide bu caminin eğitim yuvası haline getirilmesini istiyorum.
Din eğitimi ile ilgili konularda imkan ölçüsü dahilinde tüm çalışmalarımıza devam ediyor.
1940'lı yıllara kadar gidersek eğer din alanında zaman zaman kısıtlamalar yaşandı ülkemizde. 28 Şubat sürecinde en büyük sıkıntıyı din eğitimleri yaşadı. 28 Şubat sürecinde din eğitimlerindeki özgürlüklerimiz kısıtlandı. Devletin yasaklamasına rağmen merdiven altı dediğimiz bazı cemaat ve gruplar din eğitimine başladı.
1950'li yıllara dek din eğitimleri nerede yapılıyordu? 50'li yıllardan sonra din eğitimlerinde çalışmalar hızlandı. Devlet din eğitim noktasında vatandaşın yanında olmalı. Sağlıklı programlarla şuan ki dönemde bu gayret devam ediyor.
Türkiye'nin 90 bin camisinden 90 bin imamımızla hutbe okutturuyoruz. Bizim toplumumuza en hızlı ulaştığımız vasıtamız hutbedir. 3 gün önceden hutbemizi internete koyuyoruz, insanların faydalanması için.
İyi niyetli olmayan birileri, cımbızla lafları alarak bizleri olumsuz bir duruma nasıl getiririz diye vakit kolluyor. Hangi sözlüğe bakarsınız bakın, buluğ kelimesi biyolojik bir hakikattir, dini bir mesele değildir. Dini sorumlulukların başladığı evre olarak sadece bu dönemi söyleyebiliriz. İyi niyetli olmayan diyeyim en azından, en hafif ifadesiyle iyi niyetli olmayan birileri böyle cımbızla bir yerlerden ne buluruz da Diyanet İşleri Başkanlığını olumsuz olarak gündeme getirebiliriz gayreti içerisinde olan birileri, 15 sene önce Diyanet yayınları arasından çıkmış bir sözlükteki buluğ kelimesinin tanımından ve yine nikah kelimesinin tanımından hareketle o iki tanımdaki iki cümleyi biraraya getirip Diyanet İşleri Başkanlığı fetva verdi diye yayılıyor. Bu tamamen iftiradır, böyle bir şey yok.
Türkiye'de evlilikler kadar boşanmalar var, biz evliklerin bitmemesi için mücadele ediyoruz. Hollanda'da ırkçı bir siyasetçi bu iftiralardan hareketle, "inanılmaz bir yanlıştır" gibi bir cümle kullandı. Bize kasıtlı olarak iftira atılan bir konudan Türkiye'ye zarar veriliyor. Bunlara dikkat etmemiz gerekir.
Dini görünümlü örgütleri yıkmanın en önemli unsurlarından birisi; eğitimdir. Dini bilgiyi üretip, ne kadar yaygınlaştırırsak bizim için faydalı. Ama biz bu bilgileri edinemezsek, DEAŞ ve FETÖ gibi örgütler aklımıza girmeye çalışıyor.
Göreve geldikten sonra farklı ülkelerden heyetler ziyarete gelerek, nasıl işler yapabiliriz konusunda bizlerle toplantılar yapıyor. Ülkemize gelen heyetler, hayretlerle bizleri dinliyorlar. Açıkçası Diyanet İşleri Başkanlığının dünyada eşi benzeri yok.
Hac ibadetinde uygun bir oranda kura sistemine insanlarımızı tabii tutuyoruz. Ne kadar çok müracaat edilirse insanların şansları o kadar çok artar. Siz yeter ki müracaat edin gerisini Allah'a bırakın. Takdir bir gün karşılığını bulacaktır.