Araştırmalara göre dinden uzaklaşmanın ana sebebinin bilim veya derin tefekkür olmadığı anlaşılıyor. Asıl etmen, hümanist öğretinin şekillendirdiği bir psikoloji ile dini ahlak ve ahkamı sorgulamak iken, bilim veya inancın özüne yönelik düşünceler epeyce geride kalıyor.
Göz açıp kapayana kadar tükenen, birkaç on yıllık bir ömre sahip olan insanın en önemli meselesinin din olması beklenir. Sonu olmayan bir hayata doğru giderken risk alarak dininden uzaklaşan insanların bu mühim konuda; akıllarının önderliğinde, derin nefs muhasebeleri ve dinin özüne dair sorgulamalarla karar verdiklerini düşünebiliriz. Bazı popüler bilim ve sosyal medya kişiliklerinin dinden kopuşa dair çizdiği çerçeve de bu tahminle örtüşüyor.
İlerleyen bilime erişim arttıkça sorgulama becerisi gelişen insanların, materyalizmi seçip dinden kopacağı propagandasına maruz kalmayanımız yoktur. Hatta İslam ve Batı toplumlarındaki dinden uzaklaşma eğilimi de bu durumun bir ispatı olarak gösterilir.
BİLİMCİLİĞİN DİNSİZLEŞMEDEKİ YERİ NE KADAR?
- Öte yandan Hristiyanlıktan ve İslam’dan uzaklaşma konusunu inceleyen çalışmaların gösterdiği tablo oldukça farklı. Nüfusunun yüzde 40 kadarı dine inanmayan İngiltere’de yapılan araştırmalar asıl sebeplerin ne olabileceğine dair bazı fikirler sunuyor. İngiltere’de dinden sosyolojik bağlamda en büyük kopuş 1958-74 yılları arasında gerçekleşmiş. Süreçte bireysellik, sosyalizm, feminizm, dine eleştirel bakış, cinsel devrim ve savaş sonrası refah gibi faktörlerin yanında bilimsellik de etkili görünüyor. Fakat ateistlerle yapılan görüşmelerde İncil’i ve rasyonalist klasikleri okumak, papazlara güvenmemek ve ölümsüzlüğe inanmamak gibi gerekçeler öne çıkarken, pozitivizme açık bir vurgu yapılmıyor. Bilakis, bir dine mensup olmadığını söyleyenler arasında dahi tabiatüstü güçlere yönelik bir eğilim göze çarpıyor. Örneğin İngiltere’de nüfusun sadece yüzde 5 kadarı her türlü metafizik etkiyi reddediyor. Geriye kalan yüzde 35’lik kesim ise mevcut dinlerden kopmuş olsa da, insan fıtratını yansıtan şekilde bir gücün varlığı ihtimalini kabul ediyor. Benzer bir tabloyu, nüfusunun yüzde 26’sı dine inanmasa da doğaüstünü reddetme oranı yüzde 10’u geçmeyen Amerika Birleşik Devletlerinde’ de de görüyoruz. Bu durum dine aslında büyük ölçüde bilimci materyalist bir eğilimle mesafe konmadığını gösteriyor.
İSLAM DININDEN NEDEN AYRILIYORLAR?
“O halde dinden kopuşun gerçek sebebi ne?” sorusuna tekrar dönerken ABD ve İngiltereli Müslümanlar üzerinde yapılan bazı çalışmalara bakalım. Evvela, İngiltere’de Müslümanlar arasında yüzde 7, ABD’de ise yüzde 23 oranında dinden ayrılma görülüyor ve bu kayıp İslam dinine geçenlerle dengeleniyor. ABD’deki kopuşlarda ise, neredeyse yarısı dinden çıkan rejim muhalifi İranlı göçmenlerin başı çektiği görünüyor. Bu, politikanın dini tercihlere etkisini gösteren önemli bir veri. Ayrıca, İslam’dan ayrılanların yüzde 25’i genel olarak din kavramına mesafeli iken (organize dinleri sevmemek, dindar olmamak veya Tanrı’ya inanmamak), yüzde 20’lik bir kesim şekilcilik veya bazı öğretileri reddetmek gibi İslam ile yaşadığı deneyime atıfta bulunuyor. Başka dinlere ikna olanlar (yüzde 16) ve kişisel gelişimle sekülerleşenler (yüzde 14) de diğer önemli gruplar.
ABD’de İslam’dan çıkanların yüzde 55’i dinsizliği, yüzde 25 kadarı Hıristiyanlığı seçiyor. Müslüman olmayı seçenlerin ise yüzde 77’si Hıristiyanlıktan, yüzde 19’u ateizmden geliyor ve yüzde 75’i otuz yaşından önce ihtida ediyor.
- Halihazırda Müslüman olanların kafasını karıştıran şeylerin büyük ölçüde bilim, felsefi materyalizm, dinin temelleri veya derin felsefi süreçler değil; Müslümanların davranışları, güncel politika ve moderniteyle çelişen ahlaki inanışlar olduğunu gösteren dikkat çekici araştırmalar mevcut. Darwinizm’in sadece yüzde 8’lik kesimin ana şüphe kaynağı olduğunu, dogmatik tutumlarınsa yüzde 14’e ulaştığını görüyoruz. Ayrıca Müslüman münazaracı M. Hijab’ın Youtube’ta yaptığı bir ankete katılan 7200 kişi, kafalarında uyanan şüphelerin en baskın sebepleri olarak şunları seçiyor: İslam aleyhindeki ahlaki argümanlar (yüzde 48), ateistlerin bilimsel argümanları (yüzde 21), başka dinler lehine fikirler (yüzde 7) ve İslam medeniyetinin zayıflığı (yüzde 24).
Diğer çalışmalara göre ABD’de liberallerin git gide dinden uzaklaştığı, politik kutuplaşmanın dine bakışta da insanları ayırdığı, çocukluk eğitiminin dinden uzaklaşmada büyük etkisi olduğu, travmaların insanların dine küstürdüğü bulgularına ulaşıldı. 98 ateist ile görüşülerek yapılan bir çalışmada, rasyonel sorgulama ve benzeri sebeplerin sadece yüzde 25’lik bir kesimin dinden kopuşuna yol açtığı tespit edildi.
- Bu verilere bakılarak dinden uzaklaşmanın ana sebebinin bilim veya derin tefekkür olmadığı anlaşılıyor. Asıl etmen, hümanist öğretinin şekillendirdiği bir psikoloji ile dini ahlak ve ahkamı sorgulamak iken, bilim veya inancın özüne yönelik düşünceler epeyce geride kalıyor. Dinsizleşmede gerçek bir nefs muhasebesi değil; bireyselleşme/liberalizm, refah özentisi/nefsaniyet, sosyalleşme ve politik etkiler hakim. Dine olan yönelim değil, mevcut dinler zayıflıyor.
PEKİ NE YAPMALI?
Öncelikle dinsizleşme konusunda öne çıkan sebepler bir dinin doğru olup olamayacağına dair hususlar olmadığı için süreç karşı konulamaz değil. Din doktriniyle ilgili felsefi mücadelenin yanında, Müslümanlar olarak başta hümanist propagandaları ve ekonomik materyalizmden güç alan heves etme duygusunu masaya yatırmalıyız. Allah insan yapımı ideolojileri, moderniteyi ve lüksü hoş görmek zorunda değil. Müslümanlar bir davada haklı tarafın eli zayıf olabileceği gibi geriye düşmüş olabilir. İmtihan bilinci ve Allah’ı modern insanın zihin yapısıyla tahayyül etmemek oldukça mühim.
- Bilimciliğin dinsizleşmedeki asıl yeri nefsani bir karar verildikten sonra bunu meşrulaştırmak için bazı hazır kalıplar sunmaktan ibaret gibi görünüyor. Başka şeylere kızan insanlar kararlarını verdiklerinde belli ölçülerde bilimden destek arıyor.
Bu yazıda bahsi geçen araştırmalar hakkında daha detaylı bilgiye sapienceinstitute.org adresindeki The Scientific Deception of the New Atheists kitapçığı ve kaynakçasındaki içerikten erişilebilir. Türkiye’de de benzer konularda kapsamlı ve karşılaştırmalı çalışmalar yapılarak bilgi üretilmesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.