Lübnan’ı yalnızca diplomatik değil, sosyal ve ekonomik açıdan da zor duruma sokan Körfez politikaları bir mağduriyet oluştursa da, bugün esasen Lübnan’da yaşanan; güçlü bir hükümetin olmamasının sancıları...
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Son dönemde Bakanlar seviyesinde gerginliğin artmasıyla kopma noktasına gelen Körfez - Lübnan ilişkileri, 2016 yılından bu yana istikrarsız bir şekilde seyrediyordu. Suudi Arabistan başta olmak üzere Katar ve Umman dışındaki Körfez ülkelerinin Lübnan’a karşı son beş yıldır takındıkları tutum, esasen Körfez-İran hattındaki gerilimin bir yansıması olarak kendisini gösterdiği için giderek daha sert bir tona bürünüyor. Bu gerilimin Lübnan’daki son görünümü geçtiğimiz haftalarda Enformasyon Bakanı George Kardahi’nin, Yemen savaşını “bitmesi gereken nafile bir savaş” olarak adlandırmasıyla açığa çıktı. Bakanın sözlerinden doğan tepki, Körfez’in peş peşe Lübnan’dan elçilerini çekmesi ve Lübnan elçilerini kendi topraklarından göndermeleriyle diplomatik bir krize dönüştü. Körfez’den gelen sert açıklamalara karşı Lübnan’ın zayıf reaksiyonu ise
Körfez’den biraz daha izole olmasına neden oldu.
İKİ ÖNEMLİ KAYGI
10 Eylül’de yeni kabinenin onaylanmasıyla hükümeti kuran Necib Mikati’nin, Saad Hariri döneminde sekteye uğrayan ilişkilerin düzeltilmesi ve geliştirilmesine yönelik verdiği mesajlar, ülkenin hem ekonomik hem de mezhepsel denge açısından Körfez’e duyduğu ihtiyacı açığa çıkarmıştı. Mikati için IMF görüşmelerinin yeniden başlamasının yanısıra Körfez ülkelerinden beklenen desteğin de ekonominin düzlüğe çıkması açısından büyük önemi var. İç savaştan sonra Lübnan’ın Körfez’den gelen yardımlarla hızlı bir toparlanma sürecine girdiği ve Körfez vatandaşlarının gerek gayri menkul alımlarıyla gerekse de turizm yatırımlarıyla kültürel bağları güçlendirmeleri, mevcut durumda desteğe olan ihtiyacı gözler önüne seriyor.
Son gerginliğin Lübnan’da, iki önemli kaygıyı barındırdığı görülüyor. Bunlardan ilki Körfez ülkelerinde yaşayan 400 bini aşkın Lübnanlının ülkeye gönderdiği sermaye transferinin yavaşlayacak olması. 2020 yılı itibariyle 6,6 milyar doları bulan bu transferin Lübnan açısından önemi, içinde bulunduğu ekonomik kriz hatırlandığında her zamankinden daha büyük. Bununla birlikte her ne kadar kendi topraklarındaki Lübnanlı çalışanlar önemli bir iş gücü sağlasalar da herhangi bir diplomatik gerilimde çalışanların sınır dışı edilmesi, Körfez’in atacağı kolay adımlardan biri. Bu ihtimalin doğurduğu kaygının arkasında ise Lübnan’ın Körfez’le daha önce yaşadığı tecrübe bulunuyor.
SINIR DIŞI EDİLME KORKUSU
2011’de Bahreyn, başkent Manama’da başlayan ayaklanmalara destek veren Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a tepki olarak çoğu Şii Lübnanlının iş akitlerini feshederek sınır dışı etmişti. Bahreyn’i daha sonra Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri takip etmiş, bir yıl içinde binden fazla Lübnanlı, Körfez topraklarından gönderilmiş üstelik Kuveyt Lübnan’dan gelen iş vizelerini iptal ederek kapıları kapatmıştı. Benzer süreç 2016 yılında da yaşanmış, yine Hizbullah krizi nedeniyle çok sayıda Lübnanlı işinden olmuş, gönderilen Lübnanlıların daha sonra bu ülkelere geri dönmelerinin de önü kesilmişti. Mevcut durumda şimdilik böyle bir tehlike görünmüyor. Zira elçilerini çeken ve vatandaşlarına Lübnan’a gitmeme uyarısında bulunan ülkeler kendi topraklarında yaşayan Lübnanlıların bu durumdan etkilenmeyeceklerini bildirdiler. Bununla birlikte Körfez her şekilde yaşananlardan Lübnan hükümetini sorumlu tuttuğu için Lübnan içinde “yeni bir sınır dışı dalgası yaşanır mı?” kaygısı ciddiyetini koruyor.
YARDIMLAR RAFA KALDIRILDI
Lübnan tarafında son olayla birlikte geri dönülmez bir yola giren bir diğer mesele de Suudi Arabistan’ın Lübnan’a yapacağı askeri yardımları askıya almış olması. 2013 yılında Lübnan, Suudi Arabistan’dan 4 milyar dolarlık askeri yardım sözü almış, Lübnan ordusunun Fransa’dan temin edilecek askeri teçhizatlarla güçlendirilmesi planlanmıştı. Bu adım Hizbullah’ın artan kapasitesi karşısında da önemli bir hamle olacaktı. Ancak 2016 yılında Tahran’daki Suudi Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının Lübnan hükümeti tarafından kınanmaması üzerine yardımın iptal edildiği belirtilmiş, planlanan hamle boşa çıkmıştı. Necib Mikati döneminde ilişkilerin güçlendirilmesi halinde
Lübnan Ordusu için de gerekli yardımın yeniden temin edilip edilmeyeceği sorusu da gündeme geldi. Ancak Kardahi’nin açıklamalarından önce, Körfez’in yardım yapmayacağı açıkça belirtilmişti. Kardahi krizi ise yardım planının reformlar yapılsa dahi rafa kaldırıldığını açıkça gösterdi.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ ÖNEMLİ
Körfez-Lübnan krizinde yaşanan son olay Lübnan hükümetinin Körfez nazarında hiçbir meşruiyetinin de olmadığını kanıtladı. Kardahi’nin Yemen’de bir kahramana dönüşmesi ve güç gösterisine dahil olması, Lübnan’ın Körfez gözündeki imajını kötüden daha kötüye çevirdi. Diğer taraftan Mikati’nin bakanın istifası için “vicdanına bırakıyorum” demesi ve Başbakan’ın çağrısı karşısında Kardahi’nin tepkisiz kalması Körfez’in kızgınlığını artıran nedenlerden biri. Bu da Mikati hükümetinin ne yaparsa yapsın Körfez için bir anlamı olmadığı sonucunu ve gelecek seçimlere kadar Körfez’in Lübnan’a kapalı olacağını gösteriyor.
Parlamento seçimlerinin ise Körfez için de önemi var. Lübnan’ı yalnızca toplumsal açıdan değil bölgesel politikaların seyri açısından da yeni bir teste sokacak olan seçimler, Körfez’i uzaktan da olsa ilgilendiriyor. Bu açıdan 2016 yılında Mişel Avn’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin de özellikle Suudi Arabistan’ın ilişkileri soğutma nedenlerinden biri olduğu hatırlandığında, 2022’de seçilecek olan Cumhurbaşkanı’nın Körfez’in rotasını belirlemesinde etkili olacağı anlaşılıyor.
DİASPORA DA ÖFKELİ
Körfez kızgınlığının diasporadaki Lübnanlılar üzerinde yarattığı tepkisel boyuta da dikkat çekmek gerek. Son iki yıldır Lübnan halkı Lübnan’da yaşanan ekonomik kriz, protestolar ve Beyrut patlaması sonrası oluşan siyasi boşluk karşısında aciz kalan Lübnanlı liderlere karşı öfkelerini her platformda dile getiriyorlar. Son olarak Körfez’in, Lübnan’a yaptığı ekonomik abluka ve siyasi izolasyon diasporadaki ve özellikle de Körfez’de yaşayan Lübnanlıların öfkelerini artırdı. 2022 seçimleri için diaspora oylarına özel önem atfeden Lübnanlı siyasilerin, Körfez’in diplomatik ve ekonomik baskıları nedeniyle diaspora oylarında düşüş yaşaması muhtemel. Dolayısıyla geçmiş seçimlere nispeten daha kritik olan bu seçimlerin adaylarında oluşan kaygı Körfez nedeniyle biraz daha arttı.
Lübnan’ı yalnızca diplomatik değil, sosyal ve ekonomik açıdan da zor duruma sokan Körfez politikaları esasen bir mağduriyet oluştursa da, Lübnan’da güçlü bir hükümetin olmamasının sancıları yaşanıyor. 2022 seçimlerinde Körfez’in destekçisi Maruni Samir Caca’nın seçilme ihtimali gerçekleşirse sert politikanın daha yumuşak bir tona bürüneceği söylenebilir.
Ancak yine de Körfez’in bir yöntem olarak Lübnan’a sorunlu yaklaşımı uzun bir süre daha iyi ilişkilerin kurulamayacağını ispatlıyor.