Dünya, ABD - Çin ve ABD - Rusya çekişmesinin bir sonucu olarak, Ukrayna'daki savaş ve ortaya çıkan geleneksel olmayan zorluklar nedeniyle büyük bir belirsizlik ve değişimle karşı karşıya. İşgal altındaki Filistin toprakları Gazze ve Batı Şeria'da devam eden çatışma, Ortadoğu siyasetini sonucu öngörülemeyecek şekilde alevlendirdi.
Dünya, ABD - Çin ve ABD - Rusya çekişmesinin bir sonucu olarak, Ukrayna'daki savaş ve ortaya çıkan geleneksel olmayan zorluklar nedeniyle büyük bir belirsizlik ve değişimle karşı karşıya. İşgal altındaki Filistin toprakları Gazze ve Batı Şeria'da devam eden çatışma, Ortadoğu siyasetini sonucu öngörülemeyecek şekilde alevlendirdi.
2.Güney Asya'da Keşmir kaynıyor ve çok geçmeden kontrol edilemeyen bir cehenneme dönüşerek bölgesel barış ve istikrara büyük bir tehdit oluşturabilir. Hem Keşmir'deki hem de Filistin'deki işgalci güçlere, BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarını hiçe sayarak bir terör saltanatını serbest hale getirmeleri için 'tam yetki' verilmiş olması ironik bir durumdur.
3. Hindistan ve Pakistan, tarihlerinde en az üç kez Keşmir için savaşa girdiler. Hindistan'ın ilk olarak Müslümanların çoğunlukta olduğu Cammu ve Keşmir eyaletinin hangi ülkeye katılacağını bölünme planını tamamen reddederek manipüle ettiği ve daha sonra acımasız şekilde güç uygulayarak egemenliğini pekiştirdiği kanıtlanmış bir gerçektir. Keşmir meselesini BM Güvenlik Konseyi'ne ilk taşıyan Hindistan olmuştur ve Başbakan Jawaharlal Nehru, Keşmirlilerin bir halk oylamasıyla kendi geleceklerine karar vermelerine izin vermeyi kabul etmiştir. Birçok Hintli yazar ve bağımsız analist, Hindistan'ın taahhütlerinden nasıl döndüğünü ve bunun yerine bir boyun eğdirme politikasını benimsediğini belgeledi. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, işgal altındaki Cammu ve Keşmir'de yaygın insan hakları ihlallerinin yaşandığını bildirdi. Ancak Batı'nın 'sevgilisi' olan Hindistan'ın, köktenci bir 'Hindutva' vizyonu adına yalnızca Keşmir halkının değil aynı zamanda Sih, Hıristiyan ve Müslüman azınlıkların da meşru isteklerini ayaklar altına almasına izin verildi.
4. Hindistan Anayasası'nın 370 ve 35-A maddelerinin Ağustos 2019'da iptal edilmesi Cammu ve Keşmir'in durumuna yeni bir dinamik getirdi. O zamandan bu yana Hindistan, Mir Waiz Umar Farooq ve Yaseen Malik gibi önde gelen Keşmirli liderleri hapsederek direnişi sistematik olarak ortadan kaldırma, bölgenin demografisini değiştirme, birliklerin yeniden konuşlandırılması ve faşist sahte bayrak operasyonları, ev arama ve hedefli cinayet taktikleri kullanma konusunda cesaret buldu. Sokağa çıkma yasağı işgal altındaki vadide yeni bir kural haline getirildi. Hindistan, Keşmir üzerindeki iddiasının boş olduğunu bildiğinden, Pakistan'dan ilham aldığını iddia ettiği terörizmi bahane ederek dünyayı kandırmaya çalışıyor ancak kendi generalleri ve güvenlik yetkilileri bile durumun böyle olmadığını kabul ediyor. Bağımsız gözlemciler bölgedeki huzursuzluğun Pakistan kaynaklı olmadığı ve doğası gereği yerel olduğu sonucuna vardı.
5. Pakistan, Cammu ve Keşmir'in özel statüsünün değiştirilmesini reddetmiştir. Çin de ayrıca Hindistan'ın bu tek taraflı olarak gerçekleştirdiği eylemini kınadı. Bugün Hindistan'ın ileriyi göremeyen politikaları nedeniyle hem Çin hem de Pakistan'la ilişkileri gergin. Hindistan'daki bazı sesler, bölge halkının barış içinde yaşaması için Hindistan'a Çin ve Pakistan ile olan anlaşmazlıklarını çözmesini tavsiye ediyor. Hindistan yanlısı Keşmir liderleri bile Hindistan'ın Keşmir'e yönelik politikalarını eleştirdi. Ancak kibirli davranma ve bölgesel yayılmacılık gündemiyle hareket eden ve Çin'e karşı dengeleyici bir rol oynayan Hindistan, Güney Asya'yı bir uçurumun kenarına itti. Güney Asya'nın daha küçük ülkeleri, Hindistan ile Pakistan ve Hindistan ile Çin arasındaki gerginliklerden rahatsızlar zira onlar Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi adı altındaki yeni yatırım planlarından ve bu konuda işbirliğine önem veren bölgesel düzenlemeler yoluyla kalkınma yardımından faydalanmak istiyorlar. Ancak Hindistan tüm bu çabaları sabote ediyor. 2016'dan beri işlevsiz hale gelen SAARC buna açık bir örnektir.
6. Pakistan'ın Keşmir meselesindeki tutumu uluslararası hukuk ilkelerine ve BM Kuruluş Sözleşmesine dayanmaktadır. Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı BM Kuruluş Sözleşmesiyle koruma altına alınmıştır ve Pakistan, Keşmir halkının bu hakkının yerine getirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Hindistan'ın Keşmir'deki acımasız baskısına son verilmesini ve Keşmirliler, Pakistan ve Hindistan tarafından kabul edilebilir onurlu bir çözüm sağlanmasını amaçlamaktadır. Onlarca yıldır Pakistan ve Hindistan anlaşmazlığı çözmek için ikili müzakereler yürüttü. Hatta her iki ülke de sorunun çözülmesi gerektiğini kabul eden anlaşmalar imzaladı. Ancak Hindistan her seferinde bu müzakereleri Keşmir'deki yasadışı yönetimini uzatmak ve bölgede barışın samimi olarak hakim olduğunun görülebildiği konusunda dünyayı yanıltmak için kullanıyor. Ancak Hindistan'ın eylemleri, kamuoyuna yaptığı açıklamaları yalanlıyor. Hindistan, yalnızca Keşmir'in kendisinin ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda ısrar ederek, Keşmir halkının Hindistan'ın bir parçası olmak istemediği gerçeğini ortadan kaldıramaz. Öyle olmasaydı Hindistan, BM öncülüğünde bir halk oylaması yapılmasını çok daha uzun bir zaman önce kabul ederdi.
7. Keşmir'in tartışmalı bir bölge olduğu ve BM'nin bu anlaşmazlığın tarafı olduğu evrensel olarak kabul edilmektedir. Ağustos 2019'dan sonraki üç Güvenlik Konseyi toplantısında da yansıtıldığı gibi, BM meseleyi ele almıştır. BM Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararları halen geçerlidir ve BM'nin, Keşmir'deki ateşkesi izlemek üzere UNMOGIP adında bir gözlemci grubu bulunmaktadır. Pakistan, yoksulluk, az gelişmişlik, iklim değişikliği, su güvenliği, gıda güvenliği ve ulusunun ötesindeki terörizm gibi zorlu sorunlarla baş etmek amacıyla Keşmir sorununa kalıcı bir çözüm üzerinde anlaşmanın hem Hindistan'ın hem de Pakistan'ın çıkarına olduğuna inanıyor. Pakistan, işgal altındaki Cammu ve Keşmir'deki mevcut durumun savunulamaz olduğu ve bölgenin barış ve güvenliğini tehlikeye atma potansiyeli taşıdığı görüşündedir. Hindistan'ın askeri kapasitesinin güçlendirilmesi, yüksek riskli teknolojilerin devreye sokulması, Hindistan'ın nükleer programının silahlandırılması, Hint Okyanusu'nun nükleerleştirilmesi, Hindistan'ın Gilgit - Baltistan ve Azad Keşmir bölgelerini işgal etme tehdidi, BRI ve CPEC'e karşı çıkma ve Pakistan'ı yıkım ve sızma yoluyla istikrarsızlaştırma girişimleri gibi rahatsız edici gelişmeler var.
8. Pakistan bu tehlikeli hamlelere kayıtsız kalamaz ve egemenliğini ve bağımsızlığını korumak için mümkün olan her adımı atacaktır. Hindistan'ın çılgın askeri yığınağı nedeniyle Güney Asya'daki güç asimetrisi, yalnızca silahlanma yarışına yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda bölgesel barış umutlarını da tehlikeye atıyor. Hindistan'ın son zamanlardaki eylemleri, karşılıklı güven ve bölgesel barışı inşa etme çabaları açısından büyük bir gerileme oldu. Güney Asya'nın en büyük ülkesi olan Hindistan'ın sorumluluğu, komşularıyla gerilimi azaltmak, olgun davranmak ve bölgede kalıcı barış için birlikte çalışmaktır. Uluslararası toplumun Güney Asya'daki barış sürecine tam destek vermesi ve Keşmir gibi anlaşmazlıkların dostane çözümünü teşvik etmesi de zorunludur. ABD ve AB gibi büyük Batılı güçler, insan haklarının korunması ilkelerine ve demokratik standartlara yönelik taahhütlerini yerine getirmelidir. Dünyanın nükleer silah sahibi iki komşusunun bıçak sırtında yaşayamayacağını ve sorunlarının barışçıl bir şekilde çözülmesinin zorunlu olduğunu anlaması gerekiyor. Keşmir sorununun bu şekilde ortadan kalkması istenilemez. Keşmirliler mücadelelerinden vazgeçmeyecektir. Pakistan da onların bu haklı davalarına siyasi, ahlaki ve diplomatik destek vermekten vazgeçmeyecektir. Dünyanın ve Hindistan'ın bu gerçeği fark etmesi zorunludur. Keşmirliler, meşru ve yasal haklarının kendilerine verilmesinden mahrum bırakmaya devam edilirse, işgalci güce karşı son bir savaş başlatmak için ayağa kalkabilirler.
Keşmirliler 27 Ekim gibi olayları her andıklarında, dünyaya kendi sonsuz sefaletlerini ve sıkıntılarını hatırlatmak istiyorlar. Binlerce Keşmirli hayatını kaybetti. Yüzlerce ve binlerce kişi yetim kaldı, yaralandı, tecavüze uğradı ve ömür boyu sakat kaldı. Keşmir yetmiş yıldır kuşatma altında. Bütün bunlar, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olmak isteyen ama buna rağmen konseyin kararlarını hiçe sayan dünyanın sözde "en büyük demokrasisi"nin elinde gerçekleşiyor. Bu saçmalığın oynanmasına daha ne kadar süre izin verilecek? Dünya bu ikiyüzlülüğe daha ne kadar dayanacak? İnsanın dayanıklılığının da sınırları vardır. Bunu Gazze'de görüyoruz. Keşmir'de de aynısı olmayacak mı? İşgalci güçlerin taktiklerinin çarpıcı biçimde benzer olduğu her iki durum arasında açık paralellikler var. Keşmirliler tünelin sonunda ışık göremezlerse Filistin'in kendi İntifada'sını başlatma mücadelesinden bir ipucu alabilirler. Zaten yeteri kadar sorunlu olan dünyamız bu olasılıkla da başa çıkmaya hazır olacak mı? Yoksa başka bir kriz mi geliyor?