Karabağ Zaferi'nden sonra Azerbaycan ve Türkiye'nin birbirine daha çok yaklaşmasından rahatsız olan İran'daki bazı kesimler; Türkiye'de Azerbaycan'ı, Azerbaycan'da ise Türkiye'yi her iki ülkenin kamuoyunda itibarsızlaştırmaya çalıştı. Türkiye'de, Azerbaycan'ın İsrail ile iş birliği yaparak İran'ı tehdit ettiği söylentisini yayarken, Azerbaycan'da da kendi taraftarları arasında Türkiye iktidarını Siyonizmle iş birliği yapmakla suçladı.
Dr. Cavid Veliyev / Uluslararası İlişkiler Merkezi, BAKÜ
Son dönemlerde Güney Kafkasya'da yeniden Azerbaycan-Ermenistan arasında gerginliğin tırmanmasına paralel olarak bölgesel ve küresel güçlerin bölgedeki aktifliği arttı. Özellikle böyle bir dönemde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İran ziyareti, İran'ın Azerbaycan ve Ermenistan sınırına asker topladığı iddiaları ve İran'dan askeri bir heyetin Azerbaycan'ı ziyaretine paralel olarak, İran Devrim Muhafızları'nın telegram kanallarından Azerbaycan'ı tehdit eden videoların yayınlanması, Türk basını ve uzmanlar düzeyinde Azerbaycan-Türkiye-İran üçgenindeki ilişkilerin tekrar müzakeresine neden oldu.
Bu konuda özellikle bazı akademisyenler ve stratejistler arasında fikir farklılığı olduğu görünmektedir. Bazı uzmanlar İran’ın, Türkiye ve Azerbaycan ile yaşadığı düşük düzeyli gerginlikte ABD ve İsrail gibi aktörlerin rolünü vurgulamaktadır. Hatta biraz daha ileri giderek söz konusu bu aktörlerin Azerbaycan ve Türkiye'yi, İran'la karşı-karşıya getirmek istediğini iddia ederek, karşı tarafın sorumluluğunu görmezden gelmektedirler. Bu bağlamda bu yazı, son gelişmeler ışığında Güney Kafkasya'da Azerbaycan, Türkiye, İran ve İsrail politikaları konusunda yaşananlara ışık tutmak ve sağlam analizler yapılmasına katkı sağlamak amacı taşımaktadır.
TAHRAN’DAN ASILSIZ SÖYLEM
İran, Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi sonrası bölgede artan Türkiye etkisini ve Rusya'nın bu durumu kabullenmesini kendine bir tehdit olarak gördü. Ortaya çıkan tehdidin engellenmesi adına askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini beyan etti. Hatta bunu diplomatları düzeyinde ifade etmekten de çekinmeyerek, Azerbaycan ve Türkiye'ye karşı bölgesel yapılanmalar içine girdi.
Karabağ'ın, Ermenistan tarafından işgali nedeniyle Azerbaycan ve Türkiye'nin gücünü sıfıra indirgeyecek şöyle bir söylem geliştirdi: Batı'ya ve siyonizme teslim olan Azerbaycan iktidarının, işgal edilmiş topraklarını kurtarmaya izin vermezler ve Türkiye bu konuda Azeraycan'a hiçbir yardımda bulunmuyor ve buna muktedir de değil.
Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi'nden sonra ise söylemini değiştirdi: Aslında bu toprakları Azerbaycan ve Türkiye işgalden kurtarmadı. Bu topraklar Siyonist rejim ve ABD tarafından ele geçirildi.
Amaç yine Türkiye ve Azerbaycan'ın kazandığı başarıya gölge düşürmekti.Karabağ Zaferi'nden sonra Azerbaycan ve Türkiye'nin birbirine daha çok yaklaşmasından rahatsız olan İran'daki bazı kesimler; Türkiye'de Azerbaycan'ı, Azerbaycan'da ise Türkiye'yi her iki ülkenin kamuoyunda itibarsızlaştırmaya çalıştı. Türkiye'de, Azerbaycan'ın İsrail ile iş birliği yaparak İran'ı tehdit ettiği söylentisini yayarken, Azerbaycan'da da kendi taraftarları arasında Türkiye iktidarını siyonizmle iş birliği yapmakla suçladı. Fakat bu politika beklediği sonucu vermedi. Her iki ülkede de İran'ın var olan güven ve yumuşak gücünün etkisini kaybetti. İdeolojik davranarak güç kazanmaya çalışırken, olan gücünü de kaybetti.
SALDIRMAZLIK ANLAŞMASININ ŞARTLARINI BOZDU
Öte yandan, Azerbaycan-İran ilişkileri açısından öyle ezberci bir yaklaşım var ki, o da, “İsrail Azerbaycan'ı İran'a karşı kullanıyor” söylemidir. Maalesef İran tarafından resmi ve gayriresmi kişilerce yaygınlaştırılan bu söylem asılsız olsa da gündemi meşgul etti. İran tarafından medya ve uzmanlar düzeyinde yayılan iddialara göre, Azerbaycan'da İsrail üsleri var ve İran'ın nükleer santrallerine bu üslerden saldırılıyor. Fakat bu iddia şu ana kadar hiçbir şekilde kanıtlanamadı.
Daha da ötesi, 2001 yılında Azerbaycan-İran arasında imzalanan anlaşmaya göre, her iki ülke kendi topraklarını birbirine karşı kullanması için üçüncü ülkelere vermeyecektir. Bu anlaşmadan hemen iki sene sonra 2003'ün Aralık ayında dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Azerbaycan'a gelerek ABD için askeri üs talebinde bulundu, fakat ret cevabı aldı. Bu nedenle 2005 yılında ülkede yapılan parlamento seçimlerinde Azerbaycan iktidarı ABD'nin baskılarına maruz kaldı. 2006 yılında Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Washington'da gazeteciler önünde şu ifadeleri açıkca kullandı: “Azerbaycan İran'a karşı üs olmayacaktır.” Kısacası son 22 yılda, yani anlaşmanın imzalanmasından bu yana Azerbaycan anlaşmanın şartlarını yerine getirdi.
İran, İkinci Karabağ Savaş'ı sırasında Rusya'dan, savaştan sonraki dönemde ise Hindistan'dan, Ermenistan'a gönderilen silahların kendi topraklarını kullanarak geçişine izin verdi. Bu durum İran kamuoyunda Güney Azerbaycan Türkleri arasında ciddi infiala neden olduysa da Tahran yönetimi bu itirazları dikkate almayarak kamuoyu ile ters düştü. Bu da yetmedi savaş sonrası dönemde İran Ermenistan'ı ve hatta ayrılıkçıları askeri yönden destekledi. 2022'nin Kasım-Aralık aylarında Devrim Muhafızları üyesi olduğu iddia edilen 27 İranlı'nın, Karabağ bölgesine geçmesi nedeniyle Azerbaycan İran'a nota verdi, fakat hala Tahran'dan bir cevap alınamadı. Bunun karşılığında İran, Azerbaycan'la olan sınırda askeri tatbikatlar düzenleyerek tehdit etti. Kısacası İran, taraflar arasında 2001 yılında imzalanan anlaşmayı ihlal eden taraf oldu.
ZENGEZUR’A KARŞI ÇIKTI, OYUN DIŞI KALDI
İran başından itibaren Zengezur koridoruna karşı çıktı ve bunu da açıkça ifade etmekten çekinmedi. Hatta bunu bir prestij haline getirdi. 30 yıl aynı dinden ve hatta mezhepten olan Azerbaycan'ın topraklarında işgalin bitmesine “kırmızı çizgimizdir” diyemeyen Tahran, Zengezur koridorunu engellemek için Ermenistan'ın sınırları “kırmızı çizgimizdir” demekten çekinmedi. Zengezur koridoruna “Siyonist koridor” ismini vererek hem kendi iç kamuoyunun desteğini kazanmaya çalıştı, hem de Türkiye'deki islami kesimin. “NATO koridoru” ismini takarak ise, Rusya ve Çin gibi devletlerin desteğini almaya çalıştı. Oysa Rusya, Ermenistan'a ve Orta Doğu'ya ulaşması için alternatif güzergah olması, Çin ise, Bir Kemer Bir Yol projesinin bir parçası olması nedeniyle Zengezuru destekledi. Böylece, İran'ın Zengezur koridoru konusunda izlediği politika, müttefik olarak gördüğü devletlerin politikası ile ters düştü. Zengezur koridoruna karşı çıkan İran, Hindistan-Ermenistan'la birlikte Zengezur koridoruna alternatif Barsa Körfezi-Karadeniz koridorunu kurmak için çaba sarfetti, fakat uzmanlar bunun bir politik şov olduğunu biliyordu. Çünkü, İran-Ermenistan arasında hatların yapılması için 3.6 milyar dolardan fazla yatırıma ihtiyaç vardı ki, bunu da kimse karşılamak istemiyordu.
Öte yandan, Hasan Ruhani döneminde Azerbaycan-Rusya-İran arasında kuzey-güney koridorunun yapımı için anlaşmalar sağlanmıştı. Hatta Azerbaycan bu koridorun İran'dan geçen Astara-Reşt yolunun yapımı için 500 milyon dolar kredi ayırmıştı. Fakat muhafazakarların kontrolünde olan İran parlamentosu bunu onaylamadığı için gerçekleşmedi. Dolayısıyla muhafazakarlar Azerbaycan'ın uzattığı iş birliği elini başından itibaren geri çevirdi.
Sonuçta Ermenistan'ı oyalayarak veya tehdit ederek Zengezur koridorunun gerçekleşmesini geçiktirdi. Fakat kendisi de bölgede kurulan yeni koridorların dışında kaldı. 9-10 Eylül 2023'te Hindistan'da düzenlenen G-20 Zirvesi'nde ABD'nin desteği ile Hindistan-Orta Doğu-Avrupa arasında imzalanan taşımacılık koridoru da İran'ı baypass etti. Böylece uzun zamandır iş birliği içinde olduğu Hindistan, İran'ı bölgesel projenin dışına itmiş oldu. Halbuki, Türkiye ve Azerbaycan, İran’a Zengezur'un bir parçası olmasını önermişti böylece Tahran bölgesel ulaşım porjeleri dışında kalmayacaktı.
BÖLGE DIŞI AKTÖRLERİN YOLUNU AÇTI
Azerbaycan ve Türkiye, İran'la iş birliğine her zaman açık olmuştur. 2011 yılından itibaren Türkiye'nin önerisi ile kurulan Azerbaycan-Türkiye-İran üçlü platformu toplantıları yapılıyordu. İbrahim Reisi cumhurbaşkanı olduktan sonra bu toplantıların yapılmasına ara verildi. İkinci Karabağ Savaşı'ndan sonra İran'ı bölgesel iş birliğine dahil etme teklifini Bakü'de iki müttefik ülkenin devlet başkanları Cumhubraşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev birlikte yaptı. Yine bölgesel altılı platformunu öneren İran değil, Bakü'de Türkiye ve Azerbaycan liderleri oldu. Fakat çok ilginçtir ki, bu platformun ikinci toplantısının Ankara'da yapılmasına İran karşı çıkarak, Tahran'da yapılmasında ısrar ediyor.
Öte yandan, Karabağ savaşı sonrası dönemde İran'ın yeni yönetimi, bütün politik, askeri ve diplomatik yatırımlarını Ermenistan lehine yaptı. Azerbaycan'la sınırındaki Kafan şehrinde konsolosluk açtı, ne AB gözlemcilerinin Ermenistan'a yerleşmesine ne de Ermenistan-ABD askeri tatbikatlarına karşı çıktı. Çünkü bu süreçlerin Ermenistan'ı Azerbaycan'la barış anlaşması imzalamaktan uzaklaştırdığını ve Türkiye etkisine karşı koruduğunu düşündü. Fakat sonuçta Ermenistan'da revizyonistleri destekleyerek ve Paşinyan'ı tehdit ederek, Azerbaycan-Ermenistan arasında barış anlaşmasının imzalanmasını geciktirerek bölge dışı aktörlerin bölgeye gelmesine hizmet etti.
Sonuçta bu durum Ermenistan'ın daha çok Batı'nın etkisine girmesi sürecine dönüşünce durumdan kendisi de rahatsız olmaya başladı. Böylece İran'ın bölge politikası bölge dışı aktörlerin daha fazla bölgeye nüfuz etmesine çoktan neden olmuştu. Bu gelişemelerden sonra Bakü'ye askeri heyet gönderdi ve bu heyet Karabağ zaferinde ele geçirilen Ermeni silahlarından oluşan Ganimetler Parkı'nı ziyaret ederek daha fazla Batı etkisine giren Ermenistan'a bir mesaj vermiş oldu. Halbuki, Tahran başından itibaren söylemde değil, eylemde Azerbaycan ve Türkiye ile iş birliği halinde olup barış anlaşmasının imzalanmasına destek vermiş olsaydı, bugün bölgesel işbirliğinden daha fazla yarar görecekti.
GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
İran’ın, Azerbaycan-Türkiye ile gergin bir ilişki içinde olmasının nedenini sadece İsrail, NATO veya ABD'nin bölge politikalarında aramamak lazım. Tabii ki, bu oyuncular kendi bölgesel çıkarları doğrultusunda bölgesel ilişkileri şekillendirmeye çalışacaklar. Fakat öncelikli olarak Türkiye ve Azerbaycan'da devlet aklının buna izin vereceğini düşünmek haksızlık olur. Hatta İran’ın şimdiki yönetiminin bölge politikasının bazı Batılı rakipleri ile örtüştüğünü söylemek mümkündür. İran'ın mevcut politikaları bölgesel iş birliğini geciktirdi ve bölge dışı aktörlerin bölgeye yerleşmesine neden oldu. İran'ın bu saldırgan politikası Rusya tarafından da desteklenmedi. Bu nedenle, Tahran yönetiminin Güney Kafkasya politikasını tekrar gözden geçirmesi gerekmektedir.
İran'da ister dışişlerinde, isterse de diğer devlet kurumlarında Azerbaycan ve Türkiye ile iş birliğinin daha faydalı sonuçlar doğuracağını savunan rasyonel insanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. İlişkilerin gergin olduğu dönemde bu insanların düşünceleri dışlandı ve düşmanlaştırıldı. İran'ın tekrar bölgede doğru politikalar izlemesi adına bu kesimlerin düşmanlaştırılmasından vazgeçilmeli ve radikallere değil, bu insanlara rol verilmeli. İran'ın yeni yönetiminin bu insanların sözünü dinlemesi, Azerbaycan ve Türkiye'ye karşı ideolojik bakış açısından hareket eden kesimleri geri plana çekmesi, bölgesel iş birliği ve ilişkiler açısından ve hatta İran'ın kendi çıkarları açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bunun tersi üç ülke arasında soruların derinleşmesine neden olacaktır.