Ramazan her kalbe uğruyor; gaye ki misafiri güzel ağırlamak, onu uğurlayana dek bu yenileniş, fıtrata dönüş çağından nebze de olsa fayda ile ayrılmak. Bir miskal gayret gerek insana bu demde. Rabbin mağfiretini dileyecek bir dil ve kalp ile, yağan rahmetin damlasına muhatap olmak gerek.
Şerefli mahlûkatın var oluş öyküsünü yeniden okumaya bu rafine zamandan başlamalı. Ramazan-ı Şerif; zamanın ruhu... İnsan seçilmiş mahlûk, Ramazan seçilmiş zaman. Ayların, zamanların içinden elenmiş, Kur’an’la müjdelenmiş, insana bahşedilmiş bir hakikat devri bu. Bilhassa bu mübarek saatleri hissederken beş duyu organını ve pek tabii ruhu da yola revan etmek gerek. Çünkü Ramazan, tabiatın zerrelerinde buram buram kokmaya başladı bile. Kâinatın, fezanın ve tüm unsurların simâsı, şimdi bir başka zâhir ile gözbebeklerine temas ediyor. Bütün duyumlar ve hissedişler bir yana, inceden inceden ayetlerin frekansı kulaklara, kulaklardan kalplere sızmaya; zihnin toz tutmuş odalarında cereyan etmeye başladı. Ramazan bir yandan da Er-Rezzâk’ın, âciz ellerimizi de vesile kıldığı bir rahmet ve rızık sağanağı. Hayır ve hasenatın elden ele yayıldığı bu sağanakta, verimli topraklara benzemek gerek. Öyle ya; bütün zehirli atıklardan beri, bütün kimyevî ve fizikî donanımıyla zengin topraklar hayata vesile; bu ay da âdemin toprak misali arındığı, tazelendiği, imbikten süzüldüğü bir muştulu çağ.
ŞEREFLİ MAHLUKATIN TEKAMÜL YOLCULUĞU
Uğramadığı hane, aydınlatmadığı kalp, temizlemediği nefis yoktur Ramazan’ın. Bu fıtrî tecdît, yağan rahmetten testiyi doldurma gayretiyle tamam olacak. Şerefli mahlûkatın tekâmül yolculuğu, ilk ayetin indiği bu kutlu zamanla başlayacak, ilk ve en kudretli fıtrat gailesi, bu mevsimde akılları, kalpleri meşgul edecek. İnsan, O’nun ayeti olduğu hakikatini, ilk ayetin nüzul olduğu bu iklimde sindirecek.
Heybeler dolusu günahı olanlar, bu kutlu zamanı solumazdan evvel bir kenara atsın yüklü heybeleri. Sırtında kâinat ağırlığınca derdi taşıyanlar, ilk iftarla birlikte tevekkülün mutedil iklimine sığınsın. Aklın ve fikrin bulamaç kıvamında yıllanmış sapaklarını, yağan rahmetle kapatsın şimdi herkes. Bütün öfkeler, kinler, küskünlükler, hırslar ve maddeye feda edilmiş hissedişler zindanlara atılsın. Ne kadar insanı insandan ayrıştıran, ayrılığa varan yollar varsa barikatlar yığılsın; hasetten abad köprülerin temellerine dinamitler döşensin; harama, günaha ve şehvetin kuytularına nefisleri taşıyan otobüsler, trenler ilk durakta vurulsun. Nerede zulmün ve zalimin tumturaklı vaveylası çınlıyorsa yok hükmünde sayılsın. İnancı, imanı ve fıtratı karalayan gösterişli lakırdılar, ayetlerle titreyen kulak zarlarına çarpıp geri dönsün, nefretin ciğerlerine... Şimdi “Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım” sloganının övgüye mazhar sahteciliği yerle bir edilsin. Kalpteki Allah sevgisini hırpalayan ne kadar muasır (!) benlik tezahüratı varsa sesleri kısılsın.
Nedametin, fıtrata dönüş yolu; tövbenin, hasta vücuda kan takviyesi; ibadetin, eskiyen organizmaya kök hücre tedavisi; hayır ve hasenatın, verimli toprağa ekilen tohum gibi hayatın inikası olduğu idrakinde, yepyeni bir çağ açılsın insanın ta içinde.
FITRAT ŞELALESİNİN YIKADIĞI KALPLER
Ne kadar uzaklara gidildiyse; tam bu mevsimde kısalır dönüş yolları. Ne kadar derinlere gömüldüyse insanın içindeki inanç kırıntıları, tam bu çağda bir el yordamıyla elmas da, altın da açığa çıkar. En erişilmesi müşkül ağaçların kıymettar meyveleri, Rabbine hürmetle eğilen dallar sayesinde zemine düşer. Ramazan ki; en çözülmez sentezlerle peydah edilmiş semlerin panzehridir. Sözlerle, şeytanî vaatlerle kirlenmiş akılları arıtır, haramla-günahla balçık durumuna gelmiş kalpleri fıtratın şelalesinde yıkar. Yıkanmış, arıtılmış ruhları iftara beş kala güneşinin sükûnetinde kurutur. İlk ayetle, ilk insanın sadeliğine kavuşturur. Bozulmuş, mahsulünü kaybetmiş, fıtrattan uzaklarda pusulasını yitirmiş kimliğimizi; Hz. Âdem (as)’den Hz. Muhammed’e (sav) giden insanlık öyküsünde yeniden bir karaktere büründürür.
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Umulur ki böylece günah ve fenâlıklardan korunursunuz.” (Bakara 183.)
YENİDEN MAYALANMA ZAMANI
Ramazan her kalbe uğruyor; gaye ki misafiri güzel ağırlamak, onu uğurlayana dek bu yenileniş, fıtrata dönüş çağından nebze de olsa fayda ile ayrılmak. Bir miskal gayret gerek insana bu demde. Rabbin mağfiretini dileyecek bir dil ve kalp ile, yağan rahmetin damlasına muhatap olmak gerek. Bir habbe ki; nice uzun başaklara vesile; nice kuru toprakların yeniden yeşermesine vasıta. Bir tövbe, bir secde, bir dua ve bir gayret; insanı, tam da Bakara Suresi 183. Ayette buyrulduğu üzere; korunacak, İlahi Kudretin muhafazasına sığınacak bir değere eriştirir.
Ramazan bir geri dönüş çağıdır. Bu, varılan, erişilen güzelliklerden rücu edişin değil; kaybedilen değerlere, unutulan mizaca, var oluşun ve hilkatin şerefine yeniden tutunuşun anlatımı. Bu, ömrü parçalara ayırıp da alınan nefesleri hebâ eden yıl almışlığın dindiği bir sekîne mevsimi. Zayi olanların bir araya geldiği, üzeri örtülen hikmetlerin zihinlerde yeniden filizlendiği bir keşif ve kavuşma devrimi. Bütün zorba duyguları sanatkârane bir tavırla yeniden tasvir etmek için benzersiz bir aralıktayız. İnsanın kendi içinde kaskatı kesilmiş kayaçlar yavaş yavaş eriyecek, içindeki değerli mineraller, elementler ayrışacak; kiminin derinlerinden üzeri atıklarla kaplanmış elmaslar, altınlar, mücevherler meydana çıkacak. Yeniden mayalanacak insanın kemâle giden yolculuğu. Bu duru tabiatla, ruhun nüvesi görünür hâle gelecek ve bu müstesna zamanın bitiminde, bambaşka bir imanî ve insanî kıymetle ömür mühletine devam edecek insan…
Çok kısa bir andır Ramazan. Müjdelerle, rahmetle, mağfiretle iner kâinata, mütereddit bir kalple karşılanırsa dargın ayrılır. İyisi mi daha başından sıkı tutmalı işi. Önce şöyle bir ciğerlere solumalı kokusunu, sonra aklı, kalbi ve var oluşu öze döndürecek hayır yollarına adım atmalı.