İstihbarat verdiği bilgilerle, dış politikanın elini güçlendirirken, dış politika da istihbaratın hangi konulara odaklanacağını belirlemektedir. Bu karşılıklı bağımlılık, her iki alanın da etkinliğini artırmakta ve güçlü bir devlet yapısını ortaya çıkarmaktadır.
Dışişleri Bakanı Dr. Hakan Fidan’ın “İstihbarat ve Dış politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemlerinin Mukayesesi” başlıklı yüksek lisans tezinde dikkat çekici bir kuram vardır: İyi istihbarat her zaman için iyi bir dış politikayı garanti etmezken, kötü istihbarat genellikle yanlış politika üretimine sebep olur.
Bakan Fidan yapmış olduğu bir açıklamada Dışişleri Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı/Başkanlığı görevlerindeki farkı bu bağlam üzerinden değerlendirmiştir.
“Dışişleri Bakanlığı’nda, Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan farklı olarak daha stratejik konuların, politika yapımına ilişkin, politika yönetimine ilişkin konular içerisinde yer alıyorsunuz. Milli İstihbarat Teşkilatı’ndayken ağırlıklı olarak operasyonel konular gündeminizi oluşturuyordu, terörle mücadele konuları, kontrespiyonaj konuları, stratejik istihbarat toplama, özellikle dış istihbarata yönelik bizim orada topladığımız bilgiler, yani Dışişleri Bakanlığı’nda biraz daha politikaya dönüştürülmesi gereken bir yapıdaydı. Ben şimdi orada bilgi toplayıp gönderen durumdaydım, şimdi o bilgiyi kullanan bir makamdayız.”
BAŞARININ ANAHTARI
Dış politika-İstihbarat ilişkisini de bu çerçevede değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Yani uluslararası ilişkilerde doğru ve güncel bilgilere sahip olmak, alınacak stratejik kararların isabetli olmasını sağlamaktadır.
Dış politika, bir ülkenin uluslararası alanda kendi çıkarlarını koruma ve güçlendirme amacıyla yürüttüğü stratejik faaliyetlerin bütünü olarak tanımlanmaktadır. Başarının anahtarı da doğru ve zamanında alınmış istihbarattan geçmektedir. Bilgiyi toplama, analiz etme ve değerlendirmede istihbarat kritik roldedir, bu doğrultuda dış politika kararlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında vazgeçilmez bir araç olarak öne çıkmaktadır. Zira bu alan devletler açısından hayati önemi haizdir. Çeşitli yöntemlerle toplanan etkin istihbarat ile diğer ülkelerin; niyet, kapasite ve hareket tarzlarına dair stratejik bilgiler edinilmekte böylelikle dış politikada bilinçli ve etkili kararlar alınabilmektedir. Başka bir deyişle istihbaratın dış politikadaki önemi yadsınamaz bir gerçektir.
ERKEN UYARI SİSTEMİ
Güçlü bir dış politikanın oluşturulması için bazı aşamaların oluşması şarttır:
Birinci olarak; önleyici bir diplomasi yöntemi uygulamaya konulmalıdır. Bu hareket tarzı ile olası tehditler erken tespit edilerek uygun diplomatik adımlar atılır ve böylece potansiyel krizlerin önüne geçilebilmektedir.
İkinci olarak; orta ve uzun vadeli -kritik önemdeki- hedeflerin belirlenmesi ve uygulamaya konulabilmesi için stratejik planlamanın olması gerekmektedir. Vaktinde belirlenen doğru bir planlama sonraki yıllarda ortaya çıkabilecek potansiyel krizlere karşı hazırlıklı olma avantajını getirecektir. İstihbarat, ulusal güvenliği tehdit eden unsurların tespit edilmesinde ve bu tehditlere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesinde kilit rol oynar. Belirlenecek stratejik planlamalar, istihbaratın sunduğu öngörüler ve analizlerle desteklenmektedir. Bu noktada dış politika karar alıcıları, potansiyel tehdit ve riskleri değerlendirmek için istihbarat raporlarına güvenmek durumundadırlar. Bu raporlar, kontrespiyonaj (karşı istihbarat/istihbarata karşı koyma), özellikle düşman devletlerin askeri hareket/kabiliyetlerini takip etme ve terör örgütlerinin faaliyetlerine kadar geniş çerçevede bilgi sunmaktadır.
MASAYA GÜÇLÜ OTURMAK
Üçüncü olarak; müzakere masalarında baskın olabilmenin anahtarı güvenilir istihbarata sahip olmaktır. Bu durum dış politika vizyonunda belirlenen hedeflere ulaşılması noktasında büyük bir avantaj sağlamaktadır. Gizli diplomatik faaliyetler, istihbarat bilgilerinin doğru şekilde kullanılması belirlenen hedefe sorunsuz ulaştırabilmektedir. Bir ülkenin, müttefik veya düşman ülkenin politikaları hakkında doğru bilgilere sahip olması, müzakere masasında daha güçlü bir konumda olmasını sağlar. Zira istihbarat, dış politika kararlarının sağlıklı bir şekilde alınabilmesi için gerekli bilgilerin toplanması ve analiz edilmesi sürecidir.
Diğer yandan sahada elde edilen gücün masaya yansıması kaçınılmazdır. Ayrıca bu güç ile gelen saygınlık başka olaylarla da kendisini göstermektedir. Ukrayna krizi çerçevesinde ABD ve Rusya İstihbarat Servisleri Başkanlarının Ankara’da Millî İstihbarat Teşkilâtı çatısı altında bir araya gelmeleri ve dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan ile ayrı ayrı uzun soluklu görüşmeler yapmaları güç ve güven duygusunun açık bir göstergesidir. Bakan Fidan’ın konu ile alakalı sözleri önemlidir:
“Bu açık kaynaklarla taraflar tarafından verildiği için konuşmada beis olmayan bir konu, sınırları içerisinde. Yoksa bizim zaten tercih edilmemizin sebebi yaptığımız hiçbir konuyu konuşmamamız. İnsanlar bu konuda size güveniyorlar. Bir defa güvenilir bir ortak olmanız önemli taraflar nezdinde. Yani bu insanlar sözünün eridir, profesyoneldir… Söylediklerini uygularlar, bir de konuyu biliyorlar. Bu devletin ağırlığı, bu iki süper gücün arasındaki meseleyi anlamada ve yönetmede kifayet edecek kadar var.”
EŞGÜDÜMLÜ ÇALIŞMA
Dördüncü olarak; kriz durumları karşısında hızlı ve etkili tepki verilmesi için etkin bir kriz yönetimi hareket tarzının benimsenmesi elzemdir. Bu yöntemle krizlerin etkisi mimimize düzeye çekilerek kısa süre içinde bertaraf edilebilmektedir. Kriz anlarında hızlı ve etkili kararlar alabilmek için güvenilir istihbarat verileri hayatidir. Öte yandan istihbaratın amaçlarından biri de krizleri önceden tespit edip, kriz yönetim sürecinde dış politika çalışmalarına rehberlik etmektir. Özellikle hareketliğin yoğun olduğu çatışma bölgelerinde istihbarat servislerinin sağladığı kritik bilgiler, barış süreçleri ve çözüm stratejilerinin geliştirilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Sonuç olarak istihbarat ve dış politika, birbirine bağımlı iki alandır. İstihbarat verdiği bilgilerle, dış politikanın elini güçlendirirken, dış politika da istihbaratın hangi konulara odaklanacağını belirlemektedir. Bu karşılıklı bağımlılık, her iki alanın da etkinliğini artırmakta ve güçlü bir devlet yapısını ortaya çıkarmaktadır. Türk dış politikasında da bu yöndeki eşgüdümlü çalışmalar dikkat çekmektedir.