İkinci Dünya Savaşı’nda hem Sovyetlerle hem de Nazilerle savaşan ve toprak kaybı yaşayan Finlandiya, savaşın sona ermesiyle birlikte tarafsızlık ilan etti ve o günden beri herhangi bir askeri ittifaka katılmadı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle birlikte Finlandiya’nın toplumsal hafızasındaki “Rus korkusu” yeniden gün yüzüne çıktı. Nitekim Rusya ile 1.340 km’lik kara sınırını paylaşan Finlandiya’da savaş öncesinde halkın sadece yüzde 20’si NATO üyeliğine olumlu bakarken savaş sonrasında bu oran neredeyse 4 kat arttı. Yani ülkenin milli güvenliğini teminat altına alabilmek için NATO üyeliğine yönelik kısa zamanda güçlü bir beklenti oluştu. Finlandiya hükümeti de bu beklentileri karşılamak için bir diğer İskandinav ülkesi İsveç’le birlikte geçen yıl mayıs ayında NATO’ya üyelik başvurusunda bulundu. Buna karşın Türkiye, NATO’ya üyelik için iki ülkeye FETÖ ve PKK’ya verdikleri desteği sonlandırmaları şartını koşarak sürpriz bir hamle yaptı.
ÜYELİK SÜRECİ NASIL İŞLİYOR?
Konuya dair detaylı değerlendirme yapmadan evvel belirtmek gerekir ki NATO’yu kuran Washington Antlaşması uyarınca bir ülkenin ittifaka katılabilmesi için yedi safhadan müteşekkil bir süreci tamamlaması gerekiyor. İlk safhada taraflar müzakerelerde bulunarak bir yol haritası belirliyor. İkinci safhada aday ülke, bir niyet mektubuyla NATO’ya üyelik için gereken yükümlülükleri kabul ettiğini bildiriyor. Taraflar bu süreçte gerekliyse reform takvimini de belirliyor. Üçüncü safhada üyelik için katılım protokolleri hazırlanıyor. Dördüncü ve en önemli safhada kolektif savunma ilkesinin doğal bir sonucu olarak NATO üyesi her ülkenin katılım protokollerini onaylaması gerekiyor. Yani bir ülkenin NATO’ya girebilmesi için hâlihazırda üye olan 30 ülkenin desteğini alması lazım. Beşinci ve altıncı safhalarda sırasıyla aday ülkenin üyeliğine izin veren üye ülkeler, katılım protokollerini kabul ettiklerini bildiriyor ve aday ülkeyi ittifaka davet ediyor. Son safhada aday ülke kendi içindeki yasal süreci tamamlayarak NATO’ya dâhil oluyor.
ANKARA VETO ETMİŞTİ
Türkiye, NATO’ya üye olduktan sonra ittifakın genişlemesine her daim olumlu yaklaşmış ve ittifaka katılmak isteyen ülkelerin üyelik süreçlerini kolaylaştırmıştır. Türkiye bugün dahi NATO’nun kolektif savunma şemsiyesine girmek isteyen Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine prensipte destek veriyor. Ancak Türkiye, geçen yıl haziran ayında imzalanan Madrid Mutabakatı’na uygun olarak bu iki ülkeden terörle mücadele konusunda kendisiyle iş birliği yapmalarını ve FETÖ ve PKK ile yürüttüğü mücadeleye fiilen destek vermelerini şart koşuyor. Türkiye bu konuda fevkalade haklı; çünkü sadece kamuoyuna yansıyan haberlerden görüldüğü üzere Finlandiya ve İsveç, her iki örgütün Avrupa yapılanmasında önemli bir role sahip. Burada vurgulamak gerekir ki ideolojik önyargılar ve siyasi hesaplar nedeniyle Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini engelleyen ülkelerin aksine Ankara, Finlandiya ve İsveç’in karşı karşıya oldukları durumu bir fırsata çevirme derdinde değil. Tam tersine mütekabiliyet ilkesine dayanarak muhatapları gibi kendi milli güvenliğini koruma arzusunda. Ayrıca Türkiye, bu politikasıyla her türlü baskıya meydan okuyarak kendi milli menfaatleri ekseninde stratejik özerkliğini güçlendirmeye çalışıyor.
ÜYELİĞE ONAY
Türkiye ile Finlandiya ve İsveç arasındaki NATO gerilimi devam ederken önemli bir gelişme yaşandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’ya davet ettiği Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile görüştü ve Türkiye’nin, Finlandiya’nın NATO üyeliği için vetoyu kaldırdığını ilan etti. Erdoğan, politika değişikliğine gerekçe olaraksa Finlandiya’nın terörle mücadele konusunda daha samimi bir tutum içinde olmasını gösterdi. Meseleye biraz yakından bakıldığında aslında İsveç, geçen aylarda aşırı sağcıların İslam karşıtı gösterilerine ve PKK militanlarının Türkiye karşıtı mitinglerine izin vererek terörle mücadele konusunda samimi olmadığını gösterdi. Finlandiya ise geçen süre zarfında en azından bu tür hadiselere geçit vermeyerek İsveç’ten ayrıştı. Yani Finlandiya, bu süreçte aslında Ankara’yı tahrik etmeyerek NATO’ya üyelik yolunda Türkiye’nin desteğini almış oldu. Bunun yanı sıra Türkiye’nin Finlandiya özelinde tutum değişikliğine gitmesinde son zamanlarda dış politikadaki sorunları minimize etme hedefinin de etkili olduğunu not etmek gerekir.
Finlandiya ile birlikte NATO’ya başvuran İsveç ise Madrid Mutabakatı’na uygun olarak üyelik yolunda bazı somut düzenlemeler yaptı. Ancak bunların hiçbirisi Türkiye’nin beklentilerini karşılamıyor. Öyle ki İsveç, terör örgütü PKK üyelerinin sokaklardaki eylemlerine hala göz yumuyor ve Türkiye’nin kendisinden istediği teröristleri iade etmiyor. Dahası İsveç, geçen aylarda görüldüğü üzere kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in yakılması gibi İslam karşıtı saldırılara izin vererek bu saldırıları desteklemiş oldu. Dolayısıyla İsveç, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermeye yönelik henüz ciddi bir adım atmış değil.
Sonuç olarak Türkiye, prensip itibarıyla NATO’nun genişleme politikasına karşı değil. Tam tersine NATO’nun açık kapı politikasına destek veriyor. Bu durum Finlandiya ve İsveç için de geçerli. Ancak Türkiye, milli güvenliğini ve menfaatlerini korumakta kararlı olduğu için bu iki ülkenin PKK ve FETÖ’ye karşı net bir duruş sergilemesini şart koşuyor. Nitekim Türkiye, geçen hafta Finlandiya’nın NATO üyeliği üzerindeki vetosunu kaldırarak kendisine verilen sözlerin tutulması durumunda gereken adımları atacağını göstermiş oldu. İsveç de tıpkı Finlandiya gibi Türkiye’nin kırmızı çizgilerine riayet edip gereken adımları atarsa Temmuz 2023’te düzenlenecek zirveye kadar NATO’ya üyelik yolunda somut bir kazanım elde edebilir.