NATO öncülüğündeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) eski komutanı David Petraeus, Afganistan’ın ticaret için yeni bir ‘İpek Yolu’ potansiyeline ve trilyonlarca dolar değerindeki madenlere sahip olduğunu söylemişti. Pentagon da bu doğrultuda, Afganistan’dan çıkmanın en önemli şartlarından birini zengin maden yataklarının işletilmesi olarak görüyor. Çin, Almanya, İran gibi ülkeler de Afganistan’daki yatırımlarını güvence altına almak istedikleri için hem Taliban hem de Afgan yönetimi ile yakın ilişkiler kurmaya çalışıyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Barack Obama, ABD ordusunun Afganistan’da Taliban’ın ivmesini kıracağını ilan etmişti. On bir yıl önce Obama’nın o sözleri sarf ettiği günlerden bugünlere gelindiğinde ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’ın “Taliban Afganistan’da ivme kazandı” sözleri varılan noktayı gözler önüne sermekte. Geçtiğimiz temmuz ayında CNN’e verdiği röportajda ABD ordusunun Afganistan’dan çekilme kararını eleştiren NATO öncülüğündeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) eski komutanı David Petraeus’un görev yaptığı yıllarda Afganistan hakkındaki tespitleri ülkenin neden bu kadar rağbet gördüğünün bir nevi izahı niteliğinde: Ticaret için yeni bir ‘İpek Yolu’ potansiyeline ve trilyonlarca dolar değerindeki madenlere sahip olması. Pentagon da bu doğrultuda, Afganistan’dan çıkmanın en önemli şartlarından birini zengin maden yataklarının işletilmesi olarak görüyor. Doha’da Taliban ile başlayan barış müzakerelerinde maden kaynaklarının işletilmesi de şüphesiz önemli maddeler arasında yerini almıştır.
2010 yılında uzlaşma yolunun, Taliban ve diğer isyancı gruplarla kurulacak olan diyalogdan geçtiğine dikkat çeken Petraeus, “Nihayetinde, Irak’ta ‘ellerinde kanımız olan insanlarla masaya oturacak mıyız?’ sorusuyla yüzleşmek zorunda kaldık ve cevabımız evet oldu. Bu dalgalanmanın başlarında vermem gereken bir karardı” demişti. Bu sözlerden yaklaşık 1 yıl sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, “Afganistan’daki uzlaşma çabalarını ve küresel terörizmle mücadeleyi desteklemek” amacıyla Taliban ve El Kaide yaptırım listelerini birbirinden ayırma kararı aldı. BMGK, on dört eski Taliban üyesini, yaptırım listesinden çıkardı. Bu gelişme sonrası Taliban ve diğer ülkeler arasında ilginç gelişmeler yaşanmaya başlandı. Taliban ile Doha’da 2020 Şubat ayında varılan anlaşma gereği Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekileceği açıklanınca diğer NATO üyeleri Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya, Belçika ve Macaristan gibi ülkeler de Afganistan’dan çekileceklerini duyurdular.
ABD, Çin, Almanya, İran gibi ülkeler Afganistan’daki yatırımlarını güvence altına almak istedikleri için hem Taliban hem de Afgan yönetimi ile yakın ilişki kurmaya çalışıyorlar. Bu nedenle Çin, geçtiğimiz günlerde, Taliban Siyasi İşler Şefi Yardımcısı Molla Abdul Gani Baradar başkanlığındaki heyeti kabul etti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yapılan görüşme sonrası “Afganistan’ın en büyük komşusu olan Çin, Afgan halkının tamamına karşı her zaman dostane bir politika izlemektedir. Afganistan Afgan halkınındır ve geleceği ve kaderi Afgan halkının elinde olmalıdır. Afgan Taliban’ının, Afganistan’ın ulusal çıkarlarını ilk sıraya koymasını, barış görüşmelerine bağlılığını sürdürmesini, barış hedefini benimsemesini, olumlu bir imaj yaratmasını ve kapsayıcı bir politika benimsemesini umuyoruz” açıklamasının yanında Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin (ETİM), BM Güvenlik Konseyi tarafından belirlenen bir “terör örgütü” olduğunu ve Afgan Taliban’ının ETİM ve diğer tüm terörist gruplardan açık bir şekilde ayrışmasına dair beklentilerini de dile getirdi. İngiltere Savunma Bakanı, Afganistan’da hükümete girmeleri halinde Taliban ile çalışacaklarını açıkça beyan etti. İngiltere’nin, Afganistan’a yaptığı yardımı 167,5 milyon sterlinden 37,5 milyon sterline (%78 kesinti) indirdiğinin de altını çizelim. Yine birkaç gün önce ABD’nin de onayı ile Alman dış istihbarat servisi BND’nin ayarladığı bir toplantıda Almanya’nın Afganistan ve Pakistan özel elçisi Jasper Wieck, Katar’ın başkenti Doha’da Taliban heyetiyle görüştü. Wieck, Alman personelin ve onlara yardım eden Afganların güvenliğini talep ederken Taliban da Almanya’nın insani ve kalkınma yardımlarını takdir edip, bu yardımların gelecekte de devam etmesini istedi. Diğer taraftan da Almanya 2000’den fazla Afgan’ı Taliban’dan korumak için vize verdi. Almanya’dan sonra Taliban bir de Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Siyasi Direktörü Enrique Mora ve AB’nin Afganistan Özel temsilcisi Thomas Nicholson ile görüştü.
Gelelim Türkiye’nin Afganistan’daki konumuna… Afganistan’da bulunan diplomatik misyonların güvenliği ve varlığı için Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı oldukça stratejik bir önemde. Buranın güvenliği ve işletmesi 2015 yılının başından beri Türk askeri tarafından sağlanıyor. Amerikan güçleri Afganistan’dan çekildikten sonra da Türk askerinin Kabil’deki Havalimanı’nın güvenliğini sağlamaya devam etmesinde Türkiye’nin mevcut Orta Asya politikası açısından aykırı bir durum yok. Mevcut Afgan hükümeti de Türkiye’nin bu desteğini memnuniyetle karşılıyor. Fakat Taliban yönetimi Türkiye’ye saygı duyduklarını ifade ettikleri açıklamalarında Türkiye’nin de bir NATO üyesi olduğunu bu sebeple ülkeden çıkması gerektiğini vurguladılar. Taliban’ın Türkiye’ye karşı takındığı mesafeli tavır İstanbul müzakerelerine katılmayı reddetmelerinden anlaşılmakta. Oysa ki Tahran’da iki gün süren görüşmelere katılmayı kabul ettiler. Görünen o ki, 2001 yılı öncesindeki “Sünni” Taliban da bugün “Şii” İran’ı rahatsız etmiyor. Yükselen DEAŞ tehdidi, Afgan yönetiminin birçok baraj projesi ve 900 km’den fazla uzunluktaki İran sınırında bulunan Amerikan üsleri nedeniyle Tahran yönetimi bugün Taliban ile iyi ilişkiler kurmak peşinde. Üstelik Tahran, Meşhed, Zahedan ve Kirman gibi vilayetlerde Taliban’nın eğitim kampları ve ofislerinin bulunduğu da iddialar arasında. İran Dışişleri Bakanlığı Batı Asya Ofisi Genel Müdürü Resul Musavi de yaptığı açıklamada “Taliban Afgan halkındandır. Afganistan’ın geleneksel toplumundan ayrı değiller ve her zaman onun bir parçası oldular. Üstelik askeri güçleri var. ABD savaşı kaybetti ve artık Taliban’a karşı askeri operasyon yürütemez.” demişti. Bununla birlikte İran Türkiye’nin Afganistan’daki varlığından rahatsız görünüyor. Antalya Diplomasi Forumu’nda Dış İşleri Bakanlığı düzeyinde gerçekleştirilen Türkiye-Afganistan-İran zirvesinde ortak bir mutabakata varılmasına rağmen İran, Türkiye’nin Kabil’deki etkin duruşundan oldukça rahatsız. Hakeza Hindistan da. Ankara, Afganistan’da önemli bir rol oynamaya hazırlanırken, Delhi’nin Türkiye’nin pozisyonlarına karşı hamle geliştirmesi için Hint medyasında analizler yayınlandı. Malum Körfez ülkelerinde de, üst perdeden dillendirilmese de Türkiye’nin Afganistan’daki varlığına karşı İslamabad ve Ankara’yı karşı karşıya getirmek için faaliyet yürütüldüğü sır değil. Şüphesiz Kabil konusunda rahatsızlık sadece bazı dış ülkelerde değil. FETÖ’den hakkında yakalama kararı bulunan firari eski CHP vekili Aykan Erdemir, ABD Başkanı Joe Biden’a, Afganistan’daki Kabil Havalimanı’nın işletilmesi ve güvenliğinin Türkiye’ye bırakılmaması için çağrı yaptı.
Libya’da da durum bir nevi böyleydi. BM’nin tanıdığı meşru hükümete karşı Hafter’e yatırım yapanlar, Türkiye’nin devreye girmesiyle rüzgâr tersine dönünce bu defa meşru hükümet ile anlaşmalar imzalamaya başladılar. Taliban mevzi kazanmaya devam eder mi yoksa Kabil Hükümeti kaybettiği yerleri geri alır mı, yakında göreceğiz. Hülasa; çıkarların gölgesinde safların sürekli değiştiği, dünyanın en hareketli coğrafyasının en stratejik konumundayız. Bu yüzden biz de, adımlarımızı gelebilecek hamleleri hesap ederek atmak durumundayız. Yarın çok şeylere gebe…