Bir ülkeye ait olup olmama tartışmasının, Noel ağacı satın alınması üzerinden yürütülmesi toplumsal gerçekler göz önünde bulundurulduğunda tartışmanın hem gayriciddi hem de gerçek dışı olduğunu göstermektedir. Bu mantığa göre, Türkiye’de evine Noel pardon yılbaşı ağacı alanlar Alman öncü kültürüne sahip oluyor, çam ağacı almayanlar Almanların ise aidiyetini reddetmemiz gerekiyor.
Almanya’nın Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) Partisi Genel Başkanı Friedrich Merz daha önceki alevlendirici ve ayrıştırıcı konuşmalarında olduğu gibi 20 Aralık 2023 tarihinde yaptığı son konuşmasında da kendi düşüncesine göre “Alman öncü kültür” (deutsche Leitkultur) tahayyülünü Alman kamuoyuna takdim etti. Merz öncesinde de ülkesinde yaşayan Araplar örneği üzerinden Almanya’daki Müslüman erkek çocuklarını “paşa” tabiriyle tarif etmiş, yetiştirilme tarzlarının Alman toplumuna aykırı olduğunu ve bu çocukların topluma uyum sağlayamadıkları hatta toplum için tehlike teşkil ettiklerini dile getirmesiyle tepkileri üzerine çekmişti.
DÜN DOMUZ ETİ, BUGÜN NOEL AĞACI
Bu seferki açıklamasında Merz, Noel öncesi kendince Alman toplumuna ait olmanın şartlarını beyan etti. Merz’e göre Almanya’ya ait olmanın en belirleyici unsuru, Noel zamanında bir çam ağacının satın alınmasıydı. Almanya’da halihazırda yaşayanlara göz dağı verme mahiyetinde yapılan bu açıklamada orada yaşamak isteyen herkesin Almanların öncü veya belirleyici kültürünü kayıtsız şartsız kabul etmek mecburiyetinde olduğunu vurguladı. Merz tam olarak “Bize ait olan öncü kültürü ve bizim yaşam biçimimizi konuşuyorsak eğer bu benim için Noel öncesi bir Noel ağacının satın alınmasını ihtiva eder.” ifadelerini kullandı. Nitekim bir Noel ağacına sahip olmak, Merz’e göre nesilden nesle aktarılan ve çocukları biçimlendiren Hristiyan- Akşam Ülkesi kimliğinin göstergesidir. Ayrıca partisinin dördüncü temel ilkeler programı taslağında da şart olarak “Sadece bizim öncü kültürümüzü içselleştirip kabul edenler ülkeye uyum sağlayabilir ve Alman vatandaşı olabilir” ibaresi kullanılmıştı. CDU bu taslağında ayrıca öncü kültürün ne olduğunu veya neyi kapsadığını da şu şekilde açıkladı: Her bir insanın onurunu saymak, hukuk devleti, saygı ve tahammül (tolerans), memleket ve aidiyet bilinci ve -bilhassa 7 Ekim sonrası yeni bir şart olarak- İsrail devletinin varlık hakkının kabulü Alman öncü kültürüne dahil olmanın ön şartlarındandır.
Alman öncü kültürü çok kullanılan bir kavram olmasına rağmen resmi bir tanımı yok aslında. Dolayısıyla yoruma açık bir mefhum olarak öncü kültür kavramının herkesin “siyasi hava ve beklentisine göre” her defasında yeniden ortaya atıldığı ve dışlama metodu olarak kullanıldığı aşina. Dün domuz eti tartışmaları bugün ise Noel ağacı öncü kültürü belirlemek için öne sürülüyor…
ÖTEKİLEŞTİRME ARACI
Kavram olarak öncü kültür ilk kez Suriye asıllı siyaset bilimci Bassam Tibi tarafından türetildi. Tibi 1998 yılında yayımlanan kitabında “çok kültürlülük ve topluma uyum şartları” konusunu ele alırken liberal batı değerleri tasavvuru üzerinde kurulu olan “Avrupa’nın öncü kültürü” tabirini kullandı. Ardından bu mefhum Almanya’da yine CDU partisine mensup olan Jörg Schönbohm tarafından somutlaştırılıp “Alman öncü kültürü” kavramına dönüştürüldü. O günden bugüne bu ibare muhtelif siyasetçilerin kimlik, uyum, azınlıklar ve bilhassa İslam gibi konularda sık sık başvurduğu ancak içini tam anlamıyla dolduramadığı bir tabir haline geldi.
Diğer yandan Merz’in Noel ağacı üzerinden sürdürdüğü Alman toplumuna aidiyet tartışması yine kendi toplumu tarafından ciddi eleştirilere hedef oldu. Çam ağacının bir topluma ait olup olmama konusunda ölçü olarak gösterilmesi ve verilen bu örnekle o toplumdaki -Almanların kendi aralarında bulunan farklılıklar dahil- çoğulculuğun tamamen görmezlikten gelinmesi tepkiler arasında yer aldı. Zira günümüzde artık her Alman evine bir çam ağacı dikip Noel bayramını kutlamıyor. Farklı sebeplerden dolayı Noel’i kutlamayan Almanlar da var artık. Mesela, Alman toplumunda ateistlerin de bulunması dolayısıyla inanmama hakkı doğrultusunda Noel bayramını kutlamayanların da var olması bu tartışmada göz ardı edilemez bir gerçek. Anlaşılan Merz, Almanya’da Noel bayramını herhangi bir sebepten dolayı kutlamayan Almanları da bu açıklamalarıyla dışlayıp onların öncü kültüre (yeterince veya hiç) sahip olmadıklarını bir nevi telkin etmiş oluyor. Şimdi Merz’in yürüttüğü mantığa göre Noel’i kutlamayan bu Alman bir anadan ve babadan doğan “has Almanlar” kitlesi de mi yeterince Alman olamayacak acaba? Vaziyet bunu gösteriyor gibi…
HEDEFTE MÜSLÜMANLAR VAR
Merz’in açıklamalarının arkasında yatan gerçek niyete gelince. Almanya’da Merz gibi siyasetçilerin lügatinde bu ve buna benzer kavramlar genelde Müslümanları ötekileştirmek ve toplumdan ayrıştırmak için anlam kazanır ve konu sadece İslam ve Müslümanlar olduğunda dile gelir. Bu ve buna benzer açıklamaların asıl maksadı hiçbir zaman Alman kültürünü veya kimliğini savunmak olmamıştır. Ayrıca bu kültürün veya kimliğin tam anlamıyla ne olduğunun belirlenmesi toplumsal değerler değişimi sebebiyle mümkün de değildir zaten. Buradaki gerçek amaç hakikatte var olmayan ortak Alman değerlerine sahip çıkar gibi yapıp yine bu var olmayan ortak değerler üzerinden toplumun azınlık kitlesi olan Müslümanları ötekileştirmek ve onlara mütemadiyen doğup büyüdükleri topraklara ait olmadıklarını ve hiçbir zaman -ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar- ait olamayacakları duygusunu aşılamaktır. Siyasiler burada bir kez daha ve her zamanki gibi tanımlama yetkisinin ve gücünün bizzat kendilerinde olduğunu hatırlatmaktadırlar. Bu tanımlama Alman toplumunda yankı bulmasa dahi ısrarla hedef kitle Müslümanlara bunun üzerinden saldırmaya devam etmektedirler.
Bir ülkeye ait olup olmama tartışmasının, Noel ağacı satın alınması üzerinden yürütülmesi toplumsal gerçekler göz önünde bulundurulduğunda tartışmanın hem gayriciddi hem de gerçek dışı olduğunu göstermektedir. Noel ağacı tartışmasında Merz’in yürüttüğü mantığa göre ilerlersek; Türkiye’de evine Noel, pardon yılbaşı ağacı alan memleketimin insanı Alman öncü kültürüne sahip oluyor galiba… Bu durumda tam aksine çam ağacını almayan Almanların ise aidiyetini reddetmemiz gerekiyor. Yürütülen bu mantığın oldukça yanlış olduğunu bu iddiayı ortaya atanlar da en az bizim kadar bilmekte elbette. Sözün özü; maksadın bu sefer de ve aslında her defasında “Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” olduğunu hatırlatmakta fayda var…