Şehit Hama

04:007/12/2024, ہفتہ
G: 7/12/2024, ہفتہ
Taha Kılınç

Bir şehir, şehit olabilir mi? Evet olur ve oldu da. Suriye’nin Hama şehrinde 1982’nin Şubat ayında yaşanan korkunç katliam, topyekûn bir şehrin şehit düşmesine yol açtı. İnsanıyla, evleriyle, tarihî eserleriyle, hatta hayvanları ve ağaçlarıyla… Hâfız Esed’in kardeşi Rifat Esed komutasındaki Suriye ordu birlikleri tam 27 gün boyunca havadan ve karadan bombardımana tuttukları Hama’da taş üstünde taş bırakmadı. Şehri dünyaya tamamen kapatan Baas rejimi nihayet çekilip gittiğinde geride kalan bilanço

Bir şehir, şehit olabilir mi? Evet olur ve oldu da. Suriye’nin Hama şehrinde 1982’nin

Şubat ayında yaşanan korkunç katliam, topyekûn bir şehrin şehit düşmesine yol açtı. İnsanıyla, evleriyle, tarihî eserleriyle, hatta hayvanları ve ağaçlarıyla… Hâfız Esed’in kardeşi Rifat Esed komutasındaki Suriye ordu birlikleri tam 27 gün boyunca havadan ve karadan bombardımana tuttukları Hama’da taş üstünde taş bırakmadı.

Şehri dünyaya tamamen kapatan Baas rejimi nihayet çekilip gittiğinde geride kalan bilanço korkunçtu: En az 40 bin ölü… Kolları-bacakları kesilen, gözleri oyulan insanlar… Tecavüze uğrayan genç kızlar… Karınları deşilen hamile kadınlar… Toplu mezarlara dozerlerle gömülen maktuller… Harabeye dönüşen tarihî cami ve medreseler… Rejim, son derece dindar ve kültürlü bir nüfusa sahip olan Hama’nın şahsında bütün Suriye’ye gözdağı vermişti. Kendisine muhalefet eden herhangi bir belde, artık Hama’ya bakıp hizaya gelecekti. Şehrin enkazında, duvarlardan birinin üzerine yazılan şu yazı da, Esed iktidarının bütün ruh röntgenini ele veriyordu: “Vatandan başka ilah yoktur, Baas’tan başka da peygamber yoktur!” Bu ibare elbette Müslümanların iman manifestosu olan kelime-i tevhide nazireydi.

Suriye’de yaşanan bu korkunç vahşete, Baas rejiminin Ortadoğu’daki stratejik müttefiki İran herhangi bir tepki göstermedi, aksine destekledi ve göz yumdu. Hâfız Esed ve şürekâsı, Suriye’nin Sünnî ve İslâmcı muhalefetini ortadan kaldırırken, aslında İran’ın Suriye’ye tasallutunun da önünü açıyordu. Tahran yönetimi böylece, elini hiç kana bulamadan, adeta dikensiz bir gül bahçesine girer gibi rahatlıkla Suriye’ye nüfuz edebilecekti. Nitekim etti de. 1980’lerin ikinci yarısında tırmanışa geçen ilişkiler sayesinde, sonraki yıllar boyunca Şiî yayılmacılık adım adım daha görünür hale geldi.

Hama Katliamı, Baas rejiminin Suriye halkına yönelik işlediği insanlık suçlarının ne ilki ne de sonuncusuydu. Ülkeyi kendi aile çiftliğine dönüştüren ve bütün kaynaklarını sömüren Esed hanedanı, herhangi bir suçunun cezasını çekmediği gibi, her defasında İran’ı daha güçlü biçimde arkasında buldu. İran, bu gaddar rejimi sonuna kadar desteklemesi sayesinde hem Suriye’de hem de Suriye üzerinden Lübnan ve Irak’ta etki sahasını genişletti. Şiî Hilâli, yüzbinlerce Müslümanın kanını ve canını emerek semirdi.

“Arap Baharı” sürecinde Suriye’de yaşananları ve nihayet bugün şahit olunan tabloların ne anlam ifade ettiğini kavramak isteyenler, Suriye halkının on yıllar boyunca yaşadığı travmaları yeniden hatırlamalı. Bilmiyorsa, okumalı ve öğrenmeli. Her şey gözlerimizin önünde oluyor. Yaşananlar, inkâr edilemeyecek biçimde kayıt altında. Suriye konusunda cahil kalmanın bugün artık mazereti yok. Eğer bu “cehalet” bilinçli bir İran ve Şia sempatisinden kaynaklanmıyorsa tabii… Yakasını o sempatiye kaptıranlar da, etrafındaki gerçeklerden tümüyle koparak paralel bir evrende yaşamaya başlıyor zaten.

Bir şey daha var:

İslâm coğrafyasında yaşanan acıları kimin gerçekten dert ettiğini görmek istiyorsanız, Suriye konusunda gösterdiği tavra bakınız. Bir insanın hakikaten vicdanlı olup olmadığının ölçüsü, hiçbir siyasî getirisi olmayan Suriye meselesinde sergilediği duruştur. Örneğin, Filistin için sloganlar atanlardan kaçının Suriye için de sesini çıkardığını gözlemleyiniz. Bazılarının “sadece” Filistin için meydanlara döküldüğünü göreceksiniz. İsrail Gazze’yi bombalarken öfkelenenler arasında, Esed-İran cephesi İdlib’i bombaladığında kafasını çevirip geçenlerin bulunduğunu müşahede edeceksiniz. Hatta Netanyahu’ya ağız dolusu sövüp, Müslüman öldürme konusunda ondan geri kalmayan Esed’i övenlere rastlayacaksınız.

Bu neden böyle? Çünkü Filistin, “piyasası” ve “müşterisi” bol olan epey “kârlı” bir dövüş arenası. Filistin üzerinden istediğiniz politik ajandayı uygulamaya koyabilir, siyasî muhalefet örgütleyebilir, dilediğiniz sloganları atabilir, ne kadar karın ağrınız varsa Filistin dosyasının içine sıkıştırabilirsiniz. Oysa böyle tutarsız bir çizgi “bilinçli bir duruş” değil, aksine süflî emeller ve saplantılar uğruna Filistinli mazlumların cansız bedenleri üstünde hoyratça tepinmektir.

#Suriye
#Hama
#Taha Kılınç