Suriye’de olup bitenlere dair

04:002/12/2024, Pazartesi
G: 2/12/2024, Pazartesi
Süleyman Seyfi Öğün

İsrail Lübnan’da mola aldı; Gazze’de ve Batı Şeria’da bildiğini okumaya devam ediyor. Dikkat çekici olan Netanyahu’nun, Lübnan ateşkesi sonrasında verdiği beyanatta Suriye ve Esad’ı, İran hususunda kabaca uyarmasıydı. Hoş, karada rejime destek veren en büyük örgüt olan Hizbullah zaten Suriye’yi terk etmişti. Netanyahu Esad’a, “Ateşle oynama” diyor; başına gelecekler hususunda ihtar, tehdit karışımı ifadelerle yükleniyordu. HTŞ’nin batıdan, SMO’nun ise kuzeyden başlattığı harekâtlar bu beyanatların

İsrail Lübnan’da mola aldı; Gazze’de ve Batı Şeria’da bildiğini okumaya devam ediyor. Dikkat çekici olan Netanyahu’nun, Lübnan ateşkesi sonrasında verdiği beyanatta Suriye ve Esad’ı, İran hususunda kabaca uyarmasıydı. Hoş, karada rejime destek veren en büyük örgüt olan Hizbullah zaten Suriye’yi terk etmişti. Netanyahu Esad’a, “Ateşle oynama” diyor; başına gelecekler hususunda ihtar, tehdit karışımı ifadelerle yükleniyordu. HTŞ’nin batıdan, SMO’nun ise kuzeyden başlattığı harekâtlar bu beyanatların hemen arkasından geldi. Akabinde Musul ve ona mücavir çok sayıda köy ve kasaba, hemen hemen hiçbir mukavemet gösteremeyen Suriye rejim kuvvetleri ve ona destek veren -ne kadar kaldıysa- İran’a müzahir silahlı gruplar tarafından terk edilerek HTŞ’ye bırakıldı.
Bu harekâtın esaslı bir hazırlığın ve teçhizatın meyvesi olduğu
anlaşılıyor. Sorular sırasıyla şunlar:

*Bunun arkasında kim var?

*Bunun gayesi ne?

*Bunun muhtemel neticeleri neler olabilir?

Kitabın ortasından başlayalım.
Kanaatime göre bu harekât doğrudan bir ABD-İngiltere-İsrail imalidir.
Kristal Küre’ye el basmış Arap dünyası ve nihai tahlilde İran’ın ezilmesini arzu eden Suudları da hesaba katıyoruz. Bu gelişmenin daha makro ölçekteki hedefinde İran’ın kurduğu Şiî Hilâlini ortadan kaldırmak vardır. Mesele buraya kadar vazıh. Lakin bundan sonrası hayli karmaşık ve yeni soruları sorduruyor. Hizbullah, Lübnan’da hayli yara almış olmakla beraber İsrail’e direnmeye devam ediyordu. Ne oldu da aniden, kendisini Litani nehrinin kuzeyine gönderen ateşkesi kabul ediverdi? Eğer bunu taktik gereği kabul ediyor, çekilir gibi yapıp çekilmeyecekse veya güya Lübnan ordusu olan orduya sızıp Güney Lübnan’daki varlığını devam ettirecekse bilemeyiz. Başka bir ihtimal üzerinden, eğer 60 günlük ateşkes, ortalarında bozulup savaş yeniden başlarsa, ateşkesin taraflar için sadece bir mola almaklık ve çok daha kanlı bir perdeye hazırlık olduğunu düşünebiliriz. Değilse ve
Hizbullah hakikaten nehrin kuzeyine çekilecekse, bu, mağlubiyeti kabul etmiş demektir
. Buna göre ya artık bu savaşı götüremeyecek durumdadır veya hamisi İran onu bu yolda baskılamaktadır. Eğer bu ihtimal doğruysa, bırakalım Hizbullah’ı, İran mağlubiyeti kabul etmiş demektir. Muhtemelen,
İran’ın, kendisine doğrudan saldırılmaması şartıyla Suriye’den çekilmeyi, Lübnan’da ise Hizbullah’ı
İsrail’den
uzaklaştırmayı kabul etmiş olduğunu
varsayabiliriz. Bundan sonra yaşanacaklar bu ihtimallerden hangisinin doğru olduğunu bize gösterecektir.
Suriye’deki cari durum, İran unsurlarının bir zamanlar doldurduğu ve tahkim ettiği yerleri boşalttığını gösteriyor. HTŞ’nin harekâtı da bunu bir fırsat olarak değerlendirdiğine işaret ediyor. Safahatın, İran kadar trajik olmasa da bir de Rusya’ya bakan yüzü var. Rusya bugüne kadar İsrail’in Suriye saldırılarına karşı herhangi bir tepki göstermedi. Doğrusu,
Rusya ile
İsrail
arasında örtük bir anlaşma olduğunu düşünmek için çok sebep var.
Evet, Rusya, sık sık HTŞ’nin kalesi olan İdlib’’i bombalıyordu. Lakin, HTŞ’nin hurucvari harekâtı karşısında, en azından şimdiye kadar fazlaca bir tepki vermedi. Esad’ın Rusya seyahati biraz da bunun için olabilir. Ama nasıl karşılandığını bilmiyoruz. Şimdi soralım:
Acaba Rusya’nın Ukrayna savaşında bazı isteklerinin kabul edilmesi şartıyla Suriye’de sessiz kalması mı sağlandı?
Takip edeceğiz. Eğer birkaç gün içinde Suriye bloku (Esad-Putin-Hamaney) tesirli bir karşı harekât başlatırsa bölgedeki eski hamam, eski tastan bahsedebiliriz. Ama geri çekilmeler devam eder, hele hele Hama ve Humus da düşerse; buna bir de Esad’ı deviren bir darbe veya Esad’ın Beyaz Rusya’ya iltica ettiği haberi ilave olursa ihtimal doğru demektir.
Önümüzdeki birkaç hafta çok kritik görünüyor. Eğer Lübnan ve Suriye savaşları harlanırsa iş büyüyecek demektir.
Bu, Trump-Netanyahu ikilisinin tekmil pazarlıkları dışarıda bırakacak şekilde İran’ı doğrudan vurmaya azmetmiş olduğu
yani yukarıda bahsedilen
ihtimâlleri berhava eden, Rusya ve daha sonra Çin’in kaçınılmaz olarak dahil olabileceği ve bugünü mumla aratacak olan bir Ortadoğu cehennemine götürür bizi.
(HTŞ’nin bünyesine kattığı radikal Uygur ve Çeçen grupların varlığı unutulmamalıdır).
Pekiyi, bu safahatta Türkiye’nin durumu nedir? Buna da kısaca bakalım. Türk hariciye ve istihbaratı muhtemelen bu kritik gelişmeleri evvelden öğrendi. Hakan Fidan ve Yaşar Güler’in son zamanlardaki konuşmaları son derecede dikkat çekicidir. Esad ile barışma teklifinin ne Esad ne de Putin’de bir karşılığı olduğu kanaatinde değilim. Esad Türkiye ile barışma işini asla istemedi. Rusya’nın da burada çok ısrarlı olduğunu düşünmüyorum. Zaten tarafların anlaşabilmesinin neredeyse imkansız olduğu sorun başlıklarının mevcut olduğunu biliyoruz. Her neyse, neticede HTŞ devreye girdi. Türkiye dikkatli bir şekilde, bunun kendisiyle alakalı olmadığını bildirdi. Doğru da yaptı. Bununla beraber, bu rüzgardan faydalanarak Tel Rıfat’taki PKK varlığını sona erdirecek, muhtemelen buna Münbiç’i de dahil edecek bir SMO harekatını devreye soktu. Buna da diyecek bir şey yok. Fırat’ın batısındaki PKK varlığını tasfiye etmek, Türkiye açısından son derecede kazanımlı olacaktır. Ama dikkat edilmesi gereken bazı hususlar olduğunu düşünüyorum. İlk olarak tıpkı
PYD gibi HTŞ’nin bir CENTCOM-MI6-MOSSAD yapımı olduğunu
asla unutmamak gerekir. Cevlani’ye takım elbise giydirip Batılı tv’lerde mülakat yaptırmayı, HTŞ’nin, kirli ISIS ve Al Nusra geçmişinden arınmış olan Esad karşıtı ılımlı mücahitlerin teşkilatı olduğu yolundaki örtük mesajları, mesela HTŞ’li militanların ele geçirdikleri hastanelerde doktorların, beklendiği üzere kafalarını kesmeyip rahatlattıklarını ve onlara huzurlu bir çalışma ortamı garanti etmelerini neye yoracağız? Kültürel çamaşır makineleri tam kapasite çalışıyor. Biz PKK militanlarının sigaralarını yere atmayan, yere dökülen küllerini bile toplayan, kadınlara çok eşitlikçi ve saygılı bakan çağdaş zihniyetli pırıl pırıl gençler olduğu masallarıyla yeteri kadar şerbetlendik. İsrail’in
Gazze’de yaptığı soykırıma ses çıkarmayan HTŞ, PYD ile uzlaşıp karşımıza çıkarsa ne yapacağız?
İsrail’in bunu çok arzuladığını ve iki güdümlü örgütü buluşturup anlaştırmak için büyük bir mesai sarf ettiğini biliyoruz. Unutmayalım ki, sadece İran değil, Türkiye de Ortadoğu’dan tecrit edilmek isteniyor. Aman dikkat…
#suriye
#politika
#Süleyman Seyfi Öğün