Filistinler, 7 Ekim’den sonra vatan savunmasının bütün insanlığı hayrete düşüren örneklerinden birini verdiler, başta Gazze ve Batı Şeria olmak üzere tarihî Filistin topraklarının tamamıyla ilgili yeni bir fikre hayat verdiler. Bunu İslam coğrafyası açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak düşünebiliriz. Bu dönemde başta İngiltere ve ABD olmak üzere Almanya, Fransa ve Hollanda gibi tarihî kolonyalist ülkeler 19 yüzyılın yayılmacı politikalarını yeniden hayata geçirdiler. Bilindiği gibi II. Dünya Savaşı’ndan sonraki dünya sisteminin temelinde de bu ülkeler vardı. Filistinliler kolonyalist yayılmacılığı Gazze’de durdurdukları için dünya sistemini ellerinde bulunduran ülkeler sistemin en temel unsurlarını ve ilkeleri bir kenara ittiler. Barbarlık daha ziyade belirli bir sistemin olmayışını ve ilkesizlik durumunu ifade eder. Barbarlığın Avrupa’yı istilası üzerinde durmamızın sebebi de budur.
Batı Avrupa fikrinin dünya çapında yaygınlaşması yerel tarihin evrenselleştirilmesi anlamına gelmekteydi. Avrupa fikrinin evrenselleşmesi oryantalist çalışmalara değiştirilmesi mümkün olmayan bir bakış a1çısı kazandırmıştı. Ötekini tanımlamakta zorlanmamaları bu bakış açısının gelişmiş ve sorgulanmayacak derecede yaygın olmasındandı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra cari olan sistemin temel unsurları ve ilkeler de yerel tarihin evrenselleşmesinden güç alıyordu. 7 Ekim’e kadar Filistinli grupları terör örgütleri listesine dâhil etmeyi başarmalarını hem oryantalist bakış açısına hem de yerel tarihin evrenselleşmesine borçluydular. Fakat bu tarihten sonra anılan ülkeler evrensel sistemin temel unsurlarını ve ilkelerini bir kenara iterek barbarlığa geçit verdiler. Oryantalist yargılar bir anda çöküverdi. Filistinliler vatan savunmasının bütün insanlığı hayrete düşüren örneğini hayata geçirdiğinde Batı merkezli tanımların yerle bir olması kaçınılmazdı.
7 Ekim’den sonra oryantalist yargıların bir işe yaramadığının anlaşılması elbette literatüre de yansıyacaktır. Bu, hem ideolojik yargıları değiştirecek hem de kavram dünyasında ciddi bir yenilenmeye yol açacaktır. Nitekim Batı akademilerinde 7 Ekim’den sonra özellikle öğrenci hareketlerini bastırmaya yönelik adımlardan akademisyenler de ciddi oranda etkilendi. Onların baskı altında oldukları gözle görülecek kadar aleniydi. Rektörler görevinden ayrıldı, akademisyenler işten uzaklaştırıldı ya da söz söyleme hakkından mahrum bırakıldılar. Bu durum değişimin şiddetini göstermesi açısından oldukça ilginçti. Sistemin payandaları ve ilkeleriyle birlikte bu kadar hızlı çökeceği tahmin edilemezdi. Akademik muhafazakârlığın büyük bir yara alacağı da düşünülemezdi.
Batı fikir hayatına yön verenler herhâlde bu hızlı çöküşü mercek altına alacaktır. Şahsî kanaatime göre oryantalist yargıların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan moral üstünlüğü yitirdiklerini geç fark ettiler. Doğu Akdeniz sahillerinde büyük sarsıntı yaşadılar. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Siyonist oryantalistlerin Doğu hakkında ürettikleri temelsiz fikirlere gönüllü olarak teslim oldular. Onlar da Batı fikir âlemini zehirlemişti. Tabiri caizse hayal dünyasında yaşıyorlar, bütün planları İsrail’in varlığı üzerine bina ediyorlardı. Bu durum, Türk aydınını da derinden etkilemiştir. Türk aydını kendi coğrafyasına Batılı gözle baktığı için Siyonist oryantalistlerin etkisi altındaydı. Batı fikir âlemi doğrudan, Türk aydını ise dolaylı yoldan etkiye açıktı. Bu açıdan 7 Ekim’den sonra şok etkisinin Batı fikir âleminde görülmesi tabiîdir. Sonuç olarak Suriye’de de yeni bir hareketlenme olduğunda Türk aydınlarının muhalif grupları yargılayan ifadeleri tercih etmesi gayet doğal bir durumdur. 7 Ekim sonrası şok dalgalarının daha Türkiye’ye ulaşmadığını düşünebiliriz.
Türkiye’de NATO’cu çevreler ve bağımlı yapılar hem Filistin hem de Suriye olaylarında emperyalist yayılmacılık taraftarı bir yaklaşım sergiledi. 7 Ekim’den sonra İsrail’in soykırımcı saldırganlığı ortaya çıktığında Filistinlileri topraklarını satmakla suçladılar. Onlara göre Gazzeliler vatanlarını savunuyor olamazdı. Filistinliler topraklarını sattı yalanını Siyonist oryantalistler üretmişti. Bu yalanlar, Batı fikir âlemini zehirledi, Türk aydınını da coğrafyaya yabancılaştırdı. Bu sebeple Batı fikir dünyasında kolonyalist yayılmacılık yeniden büyük bir ayrışmaya yol açtı fakat Türkiye’dekiler görüşlerini sütre gerisinden dile getirdiler.
Türkiye’nin Suriye’de meydana gelen olaylarla ilgili yaklaşımı tam olarak ortaya çıkmadı. Fakat Batı’nın umduğu coğrafî çöküşün yaşanmadığı da çok açıktır. Bunda Türkiye’nin çok büyük bir rol oynadığını düşünebiliriz. Erdoğan görünenden daha fazla olayların içindeyiz demişti.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.