Türk düşmanlığı, kibir ve ahmaklıkla birleşince

04:0010/12/2024, Salı
G: 10/12/2024, Salı
Mehmet Şeker

Suriye’de Esat muhalifleri o kadar hızlı ilerleme kaydettiler ki, İstanbul trafiğinde yol almaya çalışan arabalar, onlara göre epeyce yavaş kaldı. Haberciler her dakika değişen haritayı aktarmakta zorlandılar. “Halep’teler… Hama’yı aldılar, ilerliyorlar” bilgisi verilirken, muhalif güçler “Hamaylı boynundayım, orda değil burdayım” diyerek Humus’tan ses verdiler. Derken bir baktık ki Şam düşmüş, Esat kayıplara karışmış. * Suriye’deki tablo, eskiden Ramazan gecelerinde teravih sonrası eğlence olsun

Suriye’de Esat muhalifleri o kadar hızlı ilerleme kaydettiler ki, İstanbul trafiğinde yol almaya çalışan arabalar, onlara göre epeyce yavaş kaldı.

Haberciler her dakika değişen haritayı aktarmakta zorlandılar.

“Halep’teler… Hama’yı aldılar, ilerliyorlar” bilgisi verilirken, muhalif güçler “Hamaylı boynundayım, orda değil burdayım” diyerek Humus’tan ses verdiler.

Derken bir baktık ki Şam düşmüş, Esat kayıplara karışmış.

*

Suriye’deki tablo, eskiden Ramazan gecelerinde teravih sonrası eğlence olsun diye oynanan yüzük oyununa benzedi.

Ters kapatılan fincanlardan birinin altına yüzük veya gazoz kapağı saklanır, rakip takımın bulması istenirdi.

Esat bir müddet gazoz kapağı gibi davrandı.

İran’da mı, Rusya’da mı, Şam’da mı, yoksa Londra’dan mı çıkacak diye peşine düşenler yanılmadı.

Moskova’dan sığınma hakkı verildiği, uçak dolusu altın ve yeşil paralarla kaçtığı ortaya çıktı.

“Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur” sözü bir kere daha ispatlandı.

*

“Seni hiç sevmedik süt oğlan. Babanı da sevmezdik zaten.”

Bu söz, filmdeki Şener Şen-Kemal Sunal sahnesinden daha çok yakıştı bu tabloya.

Esat rejimi, halkı altmış küsur sene baskı altında tuttu.

İnsanlık dışı olduğu için yasaklı kimyasal silah dâhil, her türlüsünü kendi vatandaşı üzerinde kullandı.

Halkı gruplara ayırdı.

Bir kısmı öldürüldü.

Bir kısmı hapse atıldı, işkenceye tabi tutuldu.

Bir kısmı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

*

Öldürülmeyen, hapse atılmayan ve başka bir ülkeye sığınmayanlar hâricindekiler ülkede kaldı.

Onların da yarısı “Muhaberat” elemanıydı. Diğer yarısı baskı altında korkuyla yaşadı. Kimse hâlinden memnun değildi. Belki çok küçük bir azınlık... Çoğunluk elinden bir şey gelmediği için muhaliftiler ve gizlice örgütleniyorlardı.

Nitekim o örgütlenmenin ne derece başarılı olduğu, Şam düşerken anlaşıldı.

*

Halep, Hama, Humus üzerinden ilerleyen muhalifler, kısa sürede Şam’a ulaştı. O sırada türkü de devam ediyordu elbette. “Hamaylı boynundayım, orda değil burdayım… Aç gözün karşındayım…”

Ancak Esat’ın gözünü açacak hâli yoktu. O hâlâ, dostlarından gelecek yardıma bel bağlamıştı. Dost bildiklerinin kendi derdine düştüklerini bile göremedi.

*

Esat’ın kayıp olduğu sırada, bir şişme botla Akdeniz’in dalgalarıyla boğuşarak Kıbrıs’a doğru ilerlemeye çalıştığını ve altınların ağırlığı sebebiyle botun battığına dair haberleri duyar mıyız diye bekleyenler vardı.

Beklentiye kim sınır çizebilir?

Umut işte.

Deniz yoluyla kaçmak zorunda kalsa, şişme bottan daha iyisini bulurdu mutlaka. Yat mat gibi.

Her ne şekilde kaçtıysa kaçtı.

Büyük bir ya da iki uçakla gittiği rivayet ediliyor. Uçakların yükü bir hayli ağırmış.

Öyle ya da böyle, Esat sonunda mat olduğunu kabul etti.

*

Akıllı davranabilseydi, Türkiye’nin tavsiyelerini dinlerdi ve en azından kaçmak zorunda kalmazdı.

Halkına insanca bir hayat sunmak için gayret ederdi.

Vazgeçmediği Türk düşmanlığı ve kibir, ahmaklıkla birleşince gözünü kör, kulağını sağır etti. Dolayısıyla sağlıklı düşünmekten uzaklaştırdı. Bir süre sonra, Moskova pazarı da geçer, Bor’daki gibi.

#Suriye
#Beşar Esed
#Mehmet Şeker