Vahid vahid vahid Türki Suri vahid

04:0014/12/2024, Cumartesi
G: 14/12/2024, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Pek çok başka sloganın yanında, bu slogan da yankılanıyordu Halep sokaklarında: “Birdir birdir birdir, Türkiyeli ile Suriyeli birdir.” Belki takip edenleriniz olmuştur. Siyaseten’in geçtiğimiz bölümünü Halep’te çektik. Aydın Ünal, Ersin Çelik ve Samet Doğan’la birlikte Suriye halkının tarihi sevincine, fetih şenliklerine ortak olduk. Gördüğüm kadarıyla devrimci durumun oluştuğu, Suriye halkının başlarındaki tirandan kurtulduğu bu fethin arkasında bir şey arama çabası son hız devam ediyor Türkiye’de.

Pek çok başka sloganın yanında, bu slogan da yankılanıyordu Halep sokaklarında: “Birdir birdir birdir, Türkiyeli ile Suriyeli birdir.”

Belki takip edenleriniz olmuştur. Siyaseten’in geçtiğimiz bölümünü Halep’te çektik. Aydın Ünal, Ersin Çelik ve Samet Doğan’la birlikte Suriye halkının tarihi sevincine, fetih şenliklerine ortak olduk.

Gördüğüm kadarıyla devrimci durumun oluştuğu, Suriye halkının başlarındaki tirandan kurtulduğu bu fethin arkasında bir şey arama çabası son hız devam ediyor Türkiye’de. Esed köpeğinin arkasında, aramamıza hiç gerek olmadan gördüğümüz İran’a, Rusya’ya, Hizbullat’a ağızlarını açıp tek kelime edemeyenler, HTŞ lideri Cevlani’nin giydiği askeri kıyafet üzerinden devrimin arkasında Amerika’yı, İsrail’i arıyorlar.

Bu “Allah’a inanıyorum ama O’na hiç güvenmiyorum” tarzının bir sonucu malum. Bir yerde Müslümanlar bir şey başardıysa onu asla Allah’ın yardımıyla, inayetiyle ve tek başlarına kazanamazlar bu tarza göre. Bu Müslümanların arkasında mutlaka bir güç vardır diye düşünmenin sonucu. Hastalıklı bir bakış açısı bu. Ve elbette dünyayı, dış politika teorilerini ve diğer pek çok şeyi okuyamama ahmaklığı… Bunların sefil mantığına göre Rahmetli Erbakan’ın birinci parti olarak çıktığı seçimi Amerika’nın desteğiyle kazanmış olması gerekir. Çünkü Müslümanlar tek başlarına hiçbir şey başaramazlar. Ya da şu: Air France uçağından inerek devrim yapan Humeyni’nin arkasında kimler vardı?

Olan şu: Lenin’in teorik olarak pek güzel açıkladığı şekilde Suriye’de “devrimci durum” oluşunca Müslümanlar vurdu geçti Esed köpeğini ve askerlerini. Hadi size dahasını da söyleyeyim. Hizbullat’ın Suriye’den çekilmesi, Trump’ın “bana ne Suriye’den” tavrı falan mücahitler için “Halep’in batısını alabiliriz belki” dedikleri bir harekât fırsatı oluşturdu. Mücahitler, Halep’in batısında Esed askerlerini hiç ummadıkları kadar kolay yenince, Rusya da “artık benim sorunum değil” tavrına girince “bari Halep’in hepsini alalım” dediler. Halep fethi Hama’yı, Humus’u, peşinden de Şam’ı getirdi. Hadi dahasını da söyleyeyim. Hama yürüyüşü esnasında mücahitler bunun bir “ölüm kalım savaşı” olabileceğini bile hesaplıyorlardı. Ama Esed’in kâğıttan kaplanları topuklayıp kaçtılar yanlarında yörelerinde kendilerine destek veren İran ve Rusya olmayınca. O yüzden de fetih çok kolay geldi. Fethin çok kolay gelmesinin bir başka sebebi de mücahitlerin her şeyleriyle fethe hazır olmalarıydı.

Şimdi, elbette bir “masa” kurulacak. Ama şunun bilinmesi gerekir ki kurulacak masada eli olağanüstü güçlü taraf Suriye, Katar, Türkiye bloku. Çünkü ellerinde organik, halk tarafından yapılan bir devrim, bir zafer var. Sahada olağanüstü güçlüler.

Masanın diğer tarafları Rusya ve İsrail’i de temsil eden Amerika olacak. Belki bir de İran. Malum İran, masada kendisine yer verilmese “bana da bir yer” diyemeyecek kadar yenik durumda.

Emin olun sahadaki güç, masanın seyrini de belirleyecek. Burada Türkiye’nin tezi çok açık: “Suriye tek parça kalacak, hiçbir terör organizasyonunun istisna elde etmesine müsaade edilmeyecek.”

Dümdüz konuşayım. Türkiye, sahadaki gücünü masada heba edecek bir ülke değil artık. İsmet İnönü falan yönetmiyor artık Türkiye’yi. Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor. Ülkesinin nice bedeller ödeyerek elde ettiği saha gücünü masada vermeyecektir. Bekleyelim, görelim.

Bir diğer mesele de İsrail malum. Golan Tepeleri’nin 2 kilometre ötesine gidince bizim bazı gerzekler “aha da İsrail Şam’ı işgal ediyor” diyerek sevinç çığlıkları attı ama kazın ayağı öyle değil.

İsrail, karadan kendi ülkesine de rahatlıkla girilebilecek bir ülkenin başkentine, üstelik ortada hiçbir sebep yokken yürüyecek ve başına geleceklerle yüzleşmeye cesaret edecek öyle mi?

Bakın yine açık yazayım: 500 bin ila 1 milyon arasında insanın silahlı olduğu ve İsrail’den nefret ettiği bir ülkede İsrail isimli terörist organizasyon buna cesaret etmeyecektir, edemez. Ayrıca, dünyanın dört bir yanından yüzbinlerce insanın kendisiyle savaşmaya geleceğini bilir. İsrail’inki, kurulacak masa üzerinden Suriye sınırında bir “güvenlik” arayışı. Bu güvenlik arayışının hangi sonuçları vereceğini hep birlikte göreceğiz Allah ömür verirse. Ve yine Allah ömür verirse İsrail için hayatın çok zorlaşacağı bir dönemin başladığını da göreceğiz işler bizim istediğimiz gibi ilerlerse Suriye’de. Ama masada yanlış yapmamak ve Suriye, Türkiye, Katar blokunda çatlak sesin çıkmaması çok ama çok önemli. İbrahim Kalın’ın Şam ziyaretini de, Burhan Köroğlu hocanın Suriye’ye maslahatgüzar olarak atanmasını da buradan okumak gerekiyor. Bir şey daha: Gazze’de ateşkes için İsrail’in ya da uluslararası toplumun ne dediğine değil Hamas’ın ne dediğine kulak kabartalım. Ebu Ubeyde’nin dünkü açıklamalarının satır aralarını da buradan okuyalım.

O kadar çok şey var ki anlatmak istediğim. Ama yazı alanım sınırlı. O yüzden yarınki yazımın konusuna girizgâh olsun diye şu kadarını söyleyerek bitireyim. Suriye’nin yeniden yapılandırılması sürecinde omuzlarına en çok yükü alacak ülke de, bu yapılandırmadan en kârlı çıkabilecek ülke de Türkiye. Dolayısıyla “vahid vahid vahid Türki Suri vahid” diyen o insanların ülkesinde yapmamız, hayata geçirmemiz gereken şeyleri son derece düzgün planlamamız gerekiyor. Yarın buradan devam ederim.

#Suriye
#Türkiye
#İsmail Kılıçarslan