Hakan Albayrak abinin o şahane şiiri “her şey bir rüzgâra bakıyor be abi” diye başlıyordu değil mi? Doğru. Her şey bir rüzgâra bakıyor bazen. Ama sakın unutmayalım. Rüzgâr Allah’ın emrindedir ve O’nun işidir.
15 Temmuz’da şehit verdiğimiz rahmetli abimiz Erol Olçok’un, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili bir tespitini Mahir Ünal’dan dinlemiştim. Rahmetli dermiş ki: “Tayyip Bey’in asıl başarısı rüzgârın Allah’ın işi olduğunu bilmesidir. O, her sabah teknesine binip yelkenini açan bir kaptana benziyor. Allah rüzgâr ihsan ederse teknesini ilerletiyor, rüzgâr olmazsa akşamları yelkenini usulca toplayıp uyumaya gidiyor. Ta ki ertesi sabah yine yelken açma vakti gelene kadar.”
Erdoğan, Suriye konusunda tam 14 yıl o yelkenleri açmaya devam etti. Allah’ın ihsan ettiği bütün rüzgârları iyi değerlendirdi. Zaman zaman tüm dünyayı, zaman zaman Türkiye’nin içindeki muhalefeti, hatta zaman zaman kendi arkadaşlarını, yoldaşlarını karşısına alma pahasına “her şey bir rüzgâra bakıyor be abi” demeye devam etti. Zaten Suriye konusunda verdiği o önemli mesajında “Bize düşen tarihin doğru tarafında durmaktır” cümlesi, bu ısrarlı rutini, bu önemli çabayı bütünüyle ortaya koyuyor bence.
Bu, burada bir dursun.
Suriye’de hemen hiç kimsenin beklemediği bir hızla, bir rüzgârla peş peşe fetihler gelip de Esed dönemi cehennemin dibine yollanınca iki yanlış tavır çıktı ortaya.
İlki, Suriye’de 14 yıldır kan akıtan, katliam yapan İran’ın safında profesyonel, mezhebi ya da tamamen romantik nedenlerle duran bazıları, Suriye’deki durumu bulanıklaştırmak için bunun İsrail’in, Amerika’nın, bilmem nerenin oyunu olduğuna ikna etmeye çalıştılar bizi. Yani Rusya’nın, Çin’in, bilmem nerenin oyun kurarak Suriye’de bir milyon Müslüman’ı katletmesi sorun değilmiş, İsrail’in varlığına katkı sağlamıyormuş gibi yaparak kendilerini “Ortadoğu direniş ekseni” saymaya ve büyük oyunu çözmüş bir zekâları olduğuna ikna etmeye çalıştılar bizi. Halbuki bu, kocaman bir yalandır.
Tarihsel genetiğimizde Kudüs’ün üç büyük fatihinin de yani Hz. Ömer’in de, Selahaddin Eyyubi’nin de, Yavuz Sultan Selim’in de kim oldukları nettir. Açıkça söylemek gerekirse Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’e hangi yönden saldıracağının bilgisini haçlılara hangi Müslümanların verdiği de kayıtlıdır tarih kitaplarında. Ve kimlerin çocuklarına isim olarak Ömer’i, Yavuz’u koymadığı da bellidir.
Söylemeye çalıştığım şu: İsrail tehdidi ortadan kaldırılabilir mi kısa vadede, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa Kudüs’ü fethedip İsrail’i haritadan silme hedefine gerçekten inananların kim olduklarını iyice bildiğimdir. Ve bu “inananların” arasında devrik Nusayri Baas diktatörlüğü de yoktur, Safevi Şia’sı da.
İkincisi şudur. Doğrudur. Suriye’de aslan mücahitlerin harekât alanını açan gelişmeler, Ukrayna-Rusya savaşı dolayımından ABD ve Avrupa’nın; Hizbullat’la savaşması bakımından İsrail’in katkısı olan gelişmelerdir. Fakat 14 yılda 1 milyon insan öldüren bu “köpekler ittifakı”nı bunca zayıf yakalayan Suriyeli aslanların bu fırsatlardan istifade etmesi meşrudur, yasaldır, analarının ak sütü gibi helaldir. Dolayısıyla “bu işte bir bit yeniği var” diye analiz kasanlara durmaksızın söyleyebilirim ki “Doğru, bu işte bir bit yeniği vardır ama bu bit yeniğinin sorumlusu, suçlusu Suriyeli mücahit aslanlar değil, bizatihi Baas rejimi, Rusya ve İran’dır.”
Bu da burada bir dursun.
Müslümanların sevinciyle sevinip üzüntüsüyle üzülmek kelimenin tam anlamıyla bir nasip meselesidir. Afganistan’a, Karabağ’a, Somali’ye, Suriye’ye çeşitli sebeplerle sevinemeyen nasipsizlere de bir çift lafım vardır. Hiç beklemiyorum ama Allah göstermesin Suriye’de taraflar birbirine girebilir, ülke karışabilir, bunu da hiç beklemiyorum ama hatta Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti bile kurulabilir. Çok küçük olmasına rağmen bu ihtimalleri satın alıp 60 yıldır zulüm gören Müslüman kardeşlerimizin zalim rejimi devirmesine sevinememek öyle büyük nasipsizliktir ki anlatamam size. Allah esirgesin. Allah bizi Müslümanların sevinciyle sevinen, üzüntüsüyle üzülen kullarından eylesin.
Bu da burada bir dursun.
Geldik meselenin ek yerine. Meselenin ek yeri şurasıdır bence: Suriye’nin, hele Baas tecrübesinin ardından, çok geniş bir mutabakat hükümetine ihtiyacı vardır. Sünnilerin, Dürzilerin, Hıristiyanların, Nusayrilerin kendilerini rahat hissedeceği; Arapların, Türkmenlerin, Kürtlerin eşit ve onurlu Suriye vatandaşları olarak yaşayacakları ve elbette “çoğunluk kararı”na göre sevk ve idare edilen, silahların gölgesinden kurtulmuş bir Suriye. Gördüğüm ve anladığım kadarıyla Suriye savaşının an itibariyle “esas kazananı” diyebileceğimiz ülkemiz Türkiye, tam da bu ihtimalin gerçekleşmesini arzu etmektedir. Bekleyelim, görelim.
Bitirmeden başa döneyim. Yelkeni açıp rüzgâr beklemeye devam eden Türkiye, hemen hemen bütün uluslararası süreçlerden alnının akıyla çıkma kabiliyeti göstermiştir son yirmi yılda. Tarihin doğru tarafında durarak sürekli yelken açıp rüzgâr bekleyen Tayyip Erdoğan şimdi aynı rüzgârın Gazze için, Mısır için, Tunus için de esmesini beklemeye koyulacaktır. Ve emin olun, her şey bir rüzgâra bakacaktır. Bir de tabii burada, canlarını emin tutmayı başardığımız milyonlarca insanın dualarına.
Bak yine unutuyordum. Suriyeliler sığınmacı değil artık ama Beşar Esed köpeği sığınmacı. Naif Kelmendi’nin dediği gibi, Kasyun Dağı’nda kahvemizi içerken “Ne dişli domuzdun sen Esed” diyeceğiz. Ölümünün Suriyeli bir yetimin elinden olması için dua edeceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.